Menu

Arama Yapın

İş Mevzuatından Kaynaklı Nitelikli Hesaplamalar Eğitimi | Hemen Kaydolmak İçin Tıkla

Menu

TÜRK HUKUKUNDA 7223 SAYILI ÜRÜN GÜVENLİĞİ VE TEKNİK DÜZENLEMELER KANUNU’NA GÖRE ÜRETİCİNİN SORUMLULUKTAN KURTULUŞ SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Bu makale 2102 kez okundu.

Ebru CEYLAN[1]  & Kemale Leyla ASLAN BİNGÖL[2]

Özet: 7223 Sayılı Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu (ÜGTDK.) ülkemizde yasal düzenlemeye ihtiyaç duyulduğu için 5.3.2020 tarihinde kabul edilip 12 Mart 2020 tarihinde RG.’de yayınlanmıştır. Kanun koyucu, ürünlerin piyasaya sürülmesi için uyulması gereken ürün güvenliği ile ilgili kuralları yanında ürün sorumluluğunu da aynı kanunda düzenlemiştir. Bu Kanunda piyasa gözetimi ve denetiminin esasları ile ilgili piyasada etkili olan kuruluşların görevleri ve yükümlülüklerini belirlenmiştir. Bilindiği üzere hatalı ürünlerle ilgili nihai kullanıcıları korumak için yetkili kuruluşların hatalı ürünü geri çağırma, piyasadan çekme veya sağlam ürünle değiştirme gibi pek çok önlem alması gerekir. Ürün güvenliğinin piyasada etkin şekilde sağlanması üreticilerin ürün sorumluluğu bakımından da olumlu etkiler yaratır. Ürün güvenliğinin sağlanması için teknik düzenlemelerin yanında genel ürün güvenliğine aykırılık halinde iktisadi kuruluşlara uygulanacak yaptırımların belirlenmesi önemlidir. Çalışmamızda Türk Hukukunda 7223 sayılı Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu’nun yeri ve önemi, bu Kanundaki temel kavramlar ve ürün sorumluluğu şartları genel olarak belirtilmiştir. ÜGTDK. m. 21 hükmünde yer alan ürün sorumluluğundan kurtuluş sebepleri doktrindeki görüşler ışığında değerlendirilmiştir.

Anahtar Kelimeler: ürün, üretici, ithalatçı, dağıtıcı, nihai kullanıcı, teknik düzenleme, piyasa, uygunsuzluk, iktisadi işletme, risk, zarar.

 

EVALUATION OF THE MANUFACTURER'S REASONS FOR EMANCIPATION FROM LIABILITY ACCORDING TO THE PRODUCT SAFETY AND TECHNICAL REGULATIONS LAW NO. 7223 IN TURKISH LAW

Abstract: Since there is a need for legal regulation in Turkey, the Product Safety and Technical Regulations Law (ÜGTDK) No. 7223 was adopted on 5.3.2020 and published in the Official Gazette on 12 March 2020. The legislator has regulated product liability in the same law, along with the rules on product safety that must be followed for the products to be put on the market. Here, the duties and liabilities of the institutions that are effective in the market related to the principles of market surveillance and supervision are determined. As it is known, in order to protect the end users regarding faulty products, authorized institutions must take many precautions such as recalling the faulty product, withdrawing it from the market or replacing it with a solid product. Ensuring product safety effectively in the market also creates positive effects in terms of product liability of manufacturers. In order to ensure product safety, besides technical regulations, it is important to determine the sanctions to be applied to economic institutions in case of violation of general product safety. In our study, the importance of the Product Safety and Technical Regulations Law No. 7223 in Turkish Law, the basic concepts and product liability conditions in this Law are stated in general. At the same time, the reasons for exemption from product liability included in article 21 of this law have been evaluated within the scope of the doctrine.

Keywords: product, manufacturer, importer, distributor, technical regulation, market, non-compliance, economic operator, risk, loss.

 

I.                GİRİŞ

Günümüzde piyasada insan ihtiyaçlarını karşılamak için farklı ürünler üretilmektedir. Yetkili kuruluşlar tarafından piyasaya sürülen ürünlerin insan sağlığına ve güvenliğine uygun olması için etkili bir denetim sistemine ihtiyaç vardır. Sadece iktisadi işletmeler tarafından ürünlerin denetimin yapılması yeterli olmayabilir. Bu nedenle kamu kurumunun düzenlemelerle sıkı denetimler getirerek kamu sağlığını ve güvenliğini temel alarak topluma karşı sorumluluk yüklenmesi zorunludur.  Hatalı ürünlerle ilgili nihai kullanıcıları korumak için yetkili kuruluşların hatalı ürünü geri çağırma, piyasadan çekme veya sağlam ürünle değiştirme gibi pek çok önlem alması gerekir.

Teknolojik ve ekonomik gelişmelerden etkilenerek üretim–tüketim ağında ortaya çıkması muhtemel eksiklikler ve hatalar nedeniyle oluşacak zararlara karşı hukuken tedbirler alınması gereklidir. Piyasaya sunulan ürünlerin imalatından tüketimine kadar olan süreçte etkili olan bütün tarafların   haklarının, görevlerinin, yetkilerinin ve sorumluluklarının açık bir şekilde belirlenme ihtiyacı bulunmaktadır. Bu amaçla ürün güvenliği ve teknik düzenlemelerle ilgili Avrupa Birliği’nin mevzuatı esas alınarak hazırlanmış olan 4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun yürürlüğe konulmuştur. Ancak bu Kanun yeterli olmadığı için 2021 yılında 7223 sayılı Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu (ÜGTDK.) [3] çıkarılmıştır.

Avrupa Birliği Hukukundaki gelişmelere uyum sağlanması amacıyla kabul edilen ÜGTDK.’da   ürün izleme sistemi getirilerek idari para cezaları artırılmıştır, e-ticaret Kanun kapsamına alınmıştır. Böylece güvenli olmayan ürünlerin asıl sorumlusunun belirlenmesi kolaylaştırılmıştır. Bu amacı gerçekleştirmek için iktisadi işletmecilere önemli yükümlülükler getirilmiştir. ÜGTDK. ile kanun koyucu, ürünlerin piyasaya sürülmesi için uyulması gereken ürün güvenliği ile ilgili kurallar yanında ürün sorumluluğunu da düzenlemiştir. Bu Kanunun m.6/II hükmüne göre ürün sorumluluğu tazminatının giderilmesi için üreticinin kusurlu olması gerekli değildir.  Birden çok üreticinin veya ithalatçının zarar vermesi halinde bunlar müteselsil sorumlu olacaktır. Zarar nedeniyle tazminat miktarlarının belirlenmesinde TBK. hükümleri uygulanacaktır. Ürün sorumluluğu tazminat talebi için üç ve on yıl olmak üzere iki zamanaşımı süresi belirlenmiştir. Diğer Kanunlardaki tazminat sorumluluğu ile ilgili hükümler saklı tutulmuştur.

 ÜGTDK. m. 5 hükmünde ise ürün güvenliği düzenlenmiştir. Nihai kullanıcıların ürünleri kullanması için güvenli olması zorunluluğu getirilmiştir. Teknik düzenlemenin insan sağlığı ve güvenliği ile ilgili hükümlerine uygun olması halinde kural olarak ürünün güvenli kabul edileceği karinesi kabul edilmiştir.  Teknik düzenlemenin bulunmadığı veya insan sağlığı ve güvenliğine ilişkin hükümler içermediği durumlarda bir ürünün güvenli olup olmadığının değerlendirilmesinin genel ürün güvenliği mevzuatına göre yapılacağı düzenlenmiştir.

Çalışmamızda   üreticinin sorumluluğunun 7223 sayılı ÜGTDK. yürürlüğe girmesinden önceki durumu, 7223 sayılı ÜGTDK.’daki üreticinin güvenli olmayan üründen doğan maddi ve manevi zarardan  sorumlu olma şartları   ve  sorumluluktan kurtulma şartları  incelenecektir.  ÜGTDK.’nın getirdiği düzenlemeler incelenirken 85/374 sayılı Ürün Sorumluluğu ile ilgili Avrupa Birliği Direktifiyle de mukayese edilecektir.

II.              ÜRETİCİNİN KUSURSUZ SORUMLU TUTULMASI DÜŞÜNCESİNE ETKİLİ OLAN SEBEPLER

Günümüzde insanların ihtiyaçları için üretilen ürünlerin sayısı çok artmıştır ve riskli ürünlerin piyasaya karışmasıyla insanların can ve mal güvenliğinin korunması gerekli olmuştur. Öncelikle kullanıcıları ürünlerden doğabilecek aşırı risklere karşı korumak için üreticinin kusuru olduğunda sorumlu tutulması gerektiği düşüncesi doğmuştur. Ancak kusur ilkesine göre üründen doğan zararı tazmin etme yükümlülüğü zarar gören üzerinde kaldığından bu durumun hakkaniyete uygun sonuçlar doğurmamıştır. Zira ürünlerin sebep olduğu zararlar nedeniyle üreticiden tazminat talep etmek için üreticinin kusurunu ispat etmenin çok güç, bazen imkânsız olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle üreticinin kusursuz sorumluluğuna gidilmesinin daha isabetli olacağı düşüncesi gelişmiştir. Bu düşüncenin etkisiyle üretim sürecini ve ürünün özelliklerini başından itibaren en iyi bilen kişi olan üreticinin kusursuz sorumlu tutulması durumunda üretim kaynaklarını tahsis ederken ve gerekse ürünleri denetimden geçirirken daha dikkatli olduğu görülmüştür[4]

            Üreticiler, kullanıcılara göre ürün riskleri konusunda daha fazla bilgi sahibidir. Bu nedenle kullanıcılar ile üreticiler arasındaki menfaat dengesinin kurulması için üreticinin üründen doğan zararlarda “kusursuz” sorumlu tutulması kanımızca daha yerinde bir düşüncedir[5].

III.            TÜRK HUKUKU’NDA 7223 SAYILI ÜRÜN GÜVENLİĞİ VE TEKNİK DÜZENLEMELER KANUNU’NDAN ÖNCEKİ DÖNEMDE ÜRÜN SORUMLULUĞU

Ürün sorumluluğu[6] bir ürünün piyasaya sunulduğu süreden itibaren kullanıcıların haklı güvenlik beklentisi karşılamaması nedeniyle kişi ve malvarlığı değerlerine verdiği zararın tazminini belirtir[7]. Türk Hukukunda bu konuda 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda düzenleme yoktu. Bu dönemde Türk Hukukunda bir “kanun boşluğu” bulunduğu, bu durumda Medenî Kanun’un 1. maddesi uyarınca hâkimin hukuk yaratmasının mümkün olup olmadığı doktrinde tartışılmıştır[8].

 Amerika Birleşik Devletleri’nde ve Avrupa Birliği’nde piyasaya arz edilen ürünlerden zarar gören tüketicilerin korunması amacıyla piyasanın denetimi ve gözetimi ile ilgili düzenlemeler yapılmıştır [9]. Avrupa Birliği’ndeki bu yöndeki gelişmelerden etkilenerek Avrupa Birliği müktesebatına uyum sağlamak için öncelikle ülkemizde 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun çıkarılmıştır[10]. 2003 yılında 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK.)[11]’un m.4/II c.4 ve bu hükme dayanılarak çıkarılmış olan Ayıplı Malın Neden Olduğu Zararlardan Sorumluluk Hakkında Yönetmelik[12] hükümleri ile hâkim görüşe göre[13] ürün sorumluluğu hukukumuzda ilk defa düzenlenmiştir. TKHK.m.4/II c.4 tüketicinin seçimlik haklarını sadece satıcıya karşı değil, Kanundaki müteselsil sorumlulara karşı da kullanabilmesini mümkün kılmıştır. Tüketicinin müteselsil sorumlulara başvurabilmesi için ayıplı maldan satıcının sorumlu olması ön koşul kabul edilmiştir[14].  Doktrinde bu düzenlemeler, üreticinin ürün sorumluluğunu sadece tüketicilere karşı koruduğu için yeterli görülmemiştir. Ayrıca ayıp kavramı ile ürünün güvenli olması kavramının aynı anlama gelmediği bazı yazarlarca[15] belirtilmiştir.

Doktrindeki eleştiriler nedeniyle 2014 yılında yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da üreticinin sorumluluğu ile ilgili bir düzenleme yapılmamıştır. Sadece TKHK.m.11/II hükmünde tüketicinin ücretsiz onarım veya malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi haklarını üretici veya ithalatçıya karşı da kullanabileceği belirtilmiştir[16].

4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun[17]  yayımı tarihinden altı ay sonra yürürlüğe girmiştir. Bu Kanunun amacı, ürünlerin piyasaya arzı, uygunluk değerlendirmesi, piyasa gözetimi ve denetimi ile bunlarla ilgili olarak yapılacak bildirimlere ilişkin usul ve esasları belirlemekti. Doktrinde bir görüş[18], 4703 sayılı Kanunun m.5/IV hükmüne[19]  dayanarak üreticinin ürün sorumluluğu ile çıkan ihtilafların bu Kanuna göre çözüme kavuşturulması gerektiğini ileri sürmüştür. Hâkim görüş[20] ise Kanun kamu hukuku niteliği taşıdığından özel hukuka ilişkin bir sorumluluğun yer almadığı yönündedir.

 

IV. TÜRK HUKUKUNDA 7223 SAYILI ÜRÜN GÜVENLİĞİ VE TEKNİK DÜZENLEMELER KANUNU’NUN   YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNDEN SONRA ÜRÜN SORUMLULUĞU

 A. Genel Olarak

4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun ihtiyaçlara cevap veremediğinden 2021 yılında 7223 sayılı Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu[21] yürürlüğe girmiştir. Kanunun amacı, güvenli ve teknik düzenlemelerine uygun ürünlerin piyasada bulunmasını sağlamaktır. Bu amaca ulaşmak için piyasa gözetimi ve denetiminin esasların düzenlenmesi ve yetkili kuruluşların, iktisadi işletmecilerin ve uygunluk değerlendirme kuruluşlarının yükümlülüklerinin belirlenmiştir.

Zarar görenin zararını tazmin etmesi için hatalı ürünle ilgili bir hukuki işleme taraf olması zorunlu değildir. Zarar gören, hatalı ürünün verdiği zararlara karşı korunmaktadır. Ürün sorumluluğunun en önemli amacı zarar görenin maddi ve manevi zararlarının tazmin edilmesidir. Ürün güvenliğinin sağlanması ile piyasaya sürülen ürünlerin gözetimi ve denetiminin yapılması kamu yararı gereğidir[22].

Avrupa Birliği Konseyi’nin 85/374 sayılı Direktifi, hatalı ürünler nedeniyle üreticilerin, ithalatçıların zarar görenlerin zararını tazmin etmesini ve üye ülkelerin iç hukuklarında sorumluluk bakımından aynı düzenlemelere tâbi olmalarını sağlamayı amaçlamaktadır[23]. Avrupa pazarında tüketicilerin korunması, rekabetin bozulmasının önlenmesi, malların serbest dolaşımının sağlanması ve hatalı ürünlere karşı üçüncü kişilerin de korunması bu Direktifin hedeflerindendir[24]. Teknolojik üretim nedeniyle risklerin adil şekilde paylaştırılması için ürünlerdeki hata nedeniyle zarar oluşması durumunda kusursuz sorumluluk esası kabul edilmiştir[25].  

B. 7223 sayılı Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunun Uygulama Alanı

ÜGTDK.m.2 hükmüne göre bu Kanun piyasaya arz edilmesi hedeflenen, arz edilen, piyasada bulundurulan veya hizmete sunulan tüm ürünleri kapsamaktadır. Avrupa Birliği üyesi ülkelere ihraç edilen veya ihraç edilmesi hedeflenen ürünler bu Kanun kapsamında piyasaya arz edilmiş sayılmaktadır (m.2/II). Bir ürüne ilişkin özel bir kanunun bulunması durumunda, öncelikle özel Kanun hükümleri uygulanır, özel kanunda hüküm bulunmayan hallerde ise ÜGTDK. uygulanır (m.3). Avrupa Birliği üyesi ülkeler dışındaki ülkelere ihraç edilen veya ihraç edilmesi hedeflenen ürünler bu Kanunun kapsamına girmemektedir.

C. 7223 sayılı Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu’nda Ürün Sorumluluğu Tazminatı   

1.Ürün Sorumluluğu Tazminatını Düzenleyen m.6 Hükmünün Yeri ile İlgili Değerlendirmeler

 Ürün sorumluluğu tazminatı, ÜGTDK.m.6 hükmünde düzenlenmiştir. Bu hükmün birinci fıkrasında sorumluluğun doğma nedeni belirtilmiştir: bir ürünün, bir kişiye veya bir mala zarar vermesi durumunda bir ürünün imalatçısı veya ithalatçısı zararı gidermek zorundadır.

 Avrupa Birliği Hukukunda, 2001 tarihli Avrupa Parlamentosu’nun ve Avrupa Konseyi’nin Ürün Güvenliği Direktifi[26] ve Ürün Sorumluluğuna ilişkin 85/374 sayılı Avrupa Birliği Konseyinin Direktifi iki ayrı hukuki düzenlemedir. Bunun en önemli nedeni özel hukuk kavramları ile kamu hukuku kavramlarının farklı olmasıdır. Türk Hukuku açısından da kanımızca böyle bir yöntem izlenmesi kamu hukuku ve özel hukuk alanında kullanılan kavramların her zaman aynı olmaması nedeniyle daha isabetli olurdu. Bu nedenle ÜGTDK. ürün güvenliği ile ilgili kamu hukuku niteliği ağır basan bir Kanun olduğundan   ayrıca özel hukuka ilişkin bir sorumluluğun türü olan ürün sorumluluğunu düzenlemesi doktrinde[27] isabetli olarak eleştirilmiştir. Kanımızca özel bir ürün sorumluluğu Kanunu yapılması veya TBK. içinde yer verilmesi daha isabetli olurdu. Ayrıca ÜGTDK.’da sistematik olarak idari düzenlemelerle özel hukuk düzenlemeler bazı hükümlerde (m.11 ve m.21) iç içe geçtiğinden anlam kargaşası doğmuştur.

2. Üreticinin Ürün Sorumluluğu Tazminatının Hukuki Niteliği

 Üreticinin ürün sorumluluğu tazminatı, üreticinin kusurunu gerektirmeyen bir sorumluluktur[28]. Doktrinde bir görüşe göre[29] ürün sorumluluğu tehlike sorumluluğu niteliği taşımaktadır, diğer bir görüşe göre ise[30] ürün sorumluluğu özen sorumluluğu niteliği taşımaktadır.  TBK.’da özen yükümlülüğüne dayalı sorumluluklar, objektif özene dayandığı ancak ÜGTDK.’da ise, kural olarak teknik düzenlemelere ya da teknik düzenlemenin olmaması durumunda ürün güvenliği mevzuatına dayandığı için özen yükümlülüğüne dayalı sorumluluk türleri arasında daha hafif bir türdür[31]. Ürün sorumluluğu kapsamına giren her ürünün aynı zamanda tehlikeli olması gerekmemektedir. Üretici ancak tehlikeli faaliyeti sonucu ürün imal ederse tehlike sorumluluğuna tâbi olabilir[32]. Ancak ÜGTDK.’ya göre üreticilerin gelişim riski savunmasında bulunamayacak olması, ÜGTDK.’da kanımızca tehlike sorumluluğuna yaklaşıldığını da göstermektedir.

Organizasyon sorumluluğuna göre hatalı üründen doğan zararların tazmin edilmesinin mümkün olabileceği doktrinde[33] belirtilmiştir. Zarar gören kişi, TBK.m.66/III hükmü gereği adam çalıştıran sıfatı taşıyan imalatçıdan zararının giderilmesini talep edebilir. Ürün sorumluluğu ile adam çalıştıranın organizasyon sorumluluğu farklı sebeplere dayanan sorumluluklardır. Üretici, ürün sorumluluğunda objektif özen yükümlülüğünü yerine getirdiğini ispat ederek sorumluluktan kurtulamaz[34].

 ÜGTDK.m.6/II hükmünde düzenlenen bu sorumluluk, hatalı ürünün bir kişiye veya bir mala zarar vermesi durumunda kullanıcının veya üçüncü kişinin zararının giderilmesini amacını taşımaktadır[35]. Bu zararı tazmin etme yükümlülüğü üretici ve ithalatçıdadır. ÜGTDK.m.6/II hükmüne göre bu tazminatın talep edilmesi için ispat yükü zarar görene aittir. Zarar gören zararını ve ürünün uygunsuzluğu ile zarar arasındaki uygun illiyet bağını ispatlamalıdır. Bu sorumlulukta zarara birden çok üreticinin veya ithalatçının sebep olması halinde nihai kullanıcı karşısında müteselsilden sorumlu olacakları düzenlenmiştir.  Böylece zarar gören dilediği sorumluya başvurabilecektir ve sorumlular zarar görene karşı ürün sorumluluğu kapsamına giren tazminatın tamamından sorumlu olacaktır[36].  

            ÜGTDK. m.6 hükmünde üretici veya ithalatçının sorumluluğunu azaltan veya kaldıran kayıtlar hukuken geçersiz kabul edilmiştir. Bu hükmün kaynağı olan 85/374 sayılı Ürün Sorumluluğu Direktifi’nin m.12 hükmünde de sorumsuzluk sözleşmesine yasak getirilmiştir. Böylece üretici ve tüketici arasındaki sorumsuzluk sözleşmeleri bakımından bu yasak   vardır, ancak dağıtım zincirindeki diğer kişiler için bu yasak bulunmamaktadır[37]. Sorumsuzluk sözleşmeleri zarar görmeden önce yapılmaktadır[38]. Üretici, bilgilendirme yapmış olsa dahi hatalı ürün güvenli ürün haline gelmemektedir, çünkü bilgilendirme sadece ürünün taşıdığı riski belirtmektedir. Bu nedenle ürünün üzerindeki bilgilendirme ürünün sorumluluğunu sınırlandırmadığı belirtilmektedir[39]. Kanımızca nihai ürün kullanıcılarının, uygunsuz ürün nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zararın tazmin etmesini engelleyecek kayıtlara karşı korunması isabetli olmuştur.

3.Ürün Sorumluluğu Tazminatının Şartları

 Ürün sorumluluğu tazminatının şartları, ÜGTDK.m.6 hükmüne göre bir üründe uygunsuzluk bulunması, ürünün piyasaya sürülmüş olması, üründeki uygunsuzluk nedeniyle bir zarar meydana gelmesi ve uygunsuzlukla zarar arasında uygun illiyet bağı bulunmasıdır[40]. Üründeki uygunsuzluk nedeniyle üreticinin sorumlu tutulması için kusurlu olması aranmamaktadır[41].

a.Hatalı Bir  Ürünün  Piyasada Bulunması

i.Ürün Kavramı ve Kapsamı

 Üreticinin kusursuz sorumluluğunun en önemli unsuru “üründür”. ÜGTDK.m.3/I.s hükmüne göre “her türlü madde, müstahzar veya eşya”, ürün kabul edilmiştir. Ürün için Kanunda belirtilen “madde” ifadesinin[42]  yerinde olmadığını ve “müstahzar” ifadesinin de gerekli olmadığı[43] görüşlerine katılıyoruz.

Ürünün fabrikasyon malı veya el ürünü olması ürün niteliğini değiştirmez, çünkü ürün kavramının kapsamına eser sözleşmesine konu sipariş üzerine yapılan ürünler de girer[44]. TMK.m.762 hükmüne göre taşınır mülkiyetinin konusu, nitelikleri itibarıyla taşınabilen maddî şeyler ile edinmeye elverişli olan ve taşınmaz mülkiyetinin kapsamına girmeyen doğal güçlerdir. Bu nedenle elektrik enerjisi, endüstri ürünleri termal sular, kimyasal maddeler de ürün sayılmaktadır[45]. Fiziksel ve maddi varlığı bulunmayan fikir ve sanat eserleri “ürün” olarak kabul edilmemektedir[46]. Ancak fiziksel bir varlığı varsa taşınır niteliğindeyse kitap gibi basılmış veya flaş disk cd, ses, görüntü veya bilgisayar programı kaydedilmişse, “ürün “sayılacaktır[47].

ÜGTDK.m.3/I.s hükmüne göre “her türlü madde, müstahzar veya eşya”, ürün sayılmaktadır. Hizmetler ise ÜGTDK.’nın kapsamı dışındadır[48]. ÜGTDK.’da “ürün” kavramı, AB Direktifine göre daha geniş kapsamlı tanımlanmıştır. AB Direktifi m. 2 hükmüne göre başka bir taşınır mala ya da bir taşınmazla birleştirilmiş olsa bile, birincil tarım ürünleri ve av ürünleri haricindeki tüm taşınır malları ifade etmektedir. Daha sonra AB Konseyi’ne 10.05.1999 tarih ve 99/34 sayılı Ayıplı Ürünlerden Dolayı Sorumluluğuna İlişkin Üye Ülkelerin İdari ve Hukuki Düzenlemelerinin Uyumlaştırılmasına Dair Konsey Direktifi ile “doğal tarım ürünleri ve av ürünleri hariç” ifadesi çıkarılarak ürün kapsamı genişletilmiştir[49]. ÜGTDK.’da “eşya” ifadesi kullanıldığından AB Direktifinden farklı olarak taşınmazların da kapsama girdiği düşünülebilir, zira girmediğine ilişkin bir açıklık yoktur.  Kanımızca AB Direktifine uygun yorum gereği taşınmazların “ürün” sayılmaması gerekir, çünkü aksi takdirde amacı aşan bir durum söz konusu olacaktır[50]. ÜGTDK.’da taşınmazla birleştirilerek onun bütünleyici parçası olan taşınırın ürün sayılacağı konusunda da açıklık yoktur. Burada da AB Direktifine uygun yorumla taşınmazla birleştirilen taşınırlar, Eşya Hukuku kurallarına göre taşınır mal özelliğini kaybetse de katıldığımız görüş[51] gereği ürün niteliğini korurlar.

Gayri maddi malların ürün olup olmayacağı ÜGTDK.’da açıkça belirtilmemiştir. Doktrinde hâkim görüşe[52] göre cisimleşmiş ise gayri maddi mallar AB Direktifi kapsamında yer alacağından ÜGTDK. kapsamında da ürün olarak kabul edilmelidir. Diğer görüşe[53] göre ise maddi varlığı olmayan mallar “ürün” kabul edilmemelidir. Kanımızca dijital teknolojinin günümüzdeki yaygınlığı dikkate alındığında birinci görüşün benimsenmesi zarar görenlerin korunması bakımından daha isabetlidir.

 AB Komisyonu, yapay zekâ, nesnelerin interneti ve robotların doğurabileceği güvenlik ve sorumlulukla ilgili raporunda[54] ürün kavramının yeni teknolojileri de dikkate alacak şekilde incelenmesi üzerinde durmuştur.

b. Hatalı Ürün Kavramı

  Bir ürünün, “güvenli ürün” olarak piyasaya sürülmesi nihai kullanıcıların   sağlık, güvenlik gibi sorunlar yaşamadan yararlanmaları için büyük önem taşır. Kamu düzeni ve toplumun genel menfaati gereği piyasaya arz edilen ürünlerden doğacak risklerin önlenmesi için ürün güvenliği ile ilgili gerekli idari yaptırımlara ihtiyaç vardır.

  ÜGTDK. hatalı ürün için “uygunsuzluk” ifadesini kullanmaktadır. Bu ifade, gelişmekte olan sektörler bakımından kanun koyucunun sektörü yakalamasının çok zor olması nedeniyle kapsamlı bir ifade olmadığı için doktrinde eleştirilmiştir[55]. Üründeki uygunsuzluk, ÜGTDK.m.3/I.r hükmüne göre “ürünün teknik düzenlemeye veya genel ürün güvenliği mevzuatına uygun olmama halidir. Bu uygunsuzluk, aynı zamanda hukuka aykırı bir davranıştır[56]. Örneğin hatalı şekilde imal edilen bir kremin nihai kullanıcı üzerinde alerjiye sebep olması halinde bu ürünün güvensiz bir ürün olduğu kabul edilir.

 Doktrinde uygunsuzluk kavramının yerine yerleşmiş kavramların (hata veya ayıp) seçilmesinin daha isabetli olduğu kanımızca haklı olarak ileri sürülmüştür[57]. Sözleşme hukukunda geçen ayıp kavramı ile hatalı ürün kavramları farklı kavramlardır. Üründeki hata piyasaya sürülen bir ürünün güvenli olmamasını belirtirken, ayıp ise sözleşmeye göre ürünün sahip olması gereken özellikleri taşımamasıdır. Her imalat hatası aynı zamanda bir ayıp oluştursa da her ayıp bir imalat hatası niteliği taşımaz[58]. Ürünün ürün güvenliği kurallarına uygun olmaması münhasıran ayıp veya hatayı değerlendirmekte belirleyici olamaz[59].

 Ürününün güvenli olmama hali doktrinde dört grupta değerlendirilmektedir: İmalatın ön aşamasındaki ürünün tasarım hatasından veya ürünle ilgili kullanıcıları eksik veya yanlış aydınlatmadan doğan bilgilendirme hatasından veya makinelerin işletilmesine ilişkin hatalar nedeniyle ortaya çıkan fabrikasyon hatasından veya bilim ve teknikteki ilerleme nedeniyle ürünlerin üretilmesinde ortaya çıkan gelişim hatasından doğabilir [60]

Uygunsuzluk kavramının içini hâkimin tüm şartları değerlendirerek doldurması gerekmektedir[61].  AB Direktifinin m.6 hükmü, Türk Hukuku bakımından yol gösterici niteliktedir. Bu hükme göre ürünün sunumu, üründen makul olarak beklenen kullanım, ürünün piyasaya sürüldüğü tarih dâhil olmak üzere bütün durumlar dikkate alındığında, kişinin beklemeye hakkı olduğu güvenliği sağlamayan bir ürün “hatalı” kabul edilmiştir. Ayrıca bir ürünün sadece sonradan daha iyi bir ürünün piyasaya sürülmüş olması sebebiyle hatalı sayılmadığı belirtilmiştir. Bu hükümde görüldüğü gibi hâkimin değerlendirmeyi yaparken yararlanabileceği üç ölçü belirtilmiştir. Bu ölçüler, ürünün kamuya arzı, ürünün makul kullanım tarzı ve piyasaya sürüldüğü an üründen beklenen güvenlikle ilgili dikkate alınacak ölçülerdir[62]. Ürünün piyasaya sürüldükten sonra sonradan daha gelişmiş bir ürün sürülmüşse ilk ürün yine güvenli kabul edilir, yani daha gelişmiş bir ürün önceki ürünün hatalı kılmamaktadır.  Bu ölçüler sınırlı sayıda değildir. Bu ölçülerin yanında ürünün kullanım ömrü, ürünün kurulumu, ürünün satış fiyatı da dikkate alınacak ölçüler arasında doktrinde sayılmaktadır[63].  

Türk Hukuku’nda da bir ürünün piyasaya arz edilmesi için güvenli olması zorunludur.  Güvenli olup olmadığının belirlenmesinde ÜGTDK.m.5 hükmü esas alınmalıdır. Bir ürüne ilişkin teknik düzenleme varsa bu düzenlemeye ürünün uygun olması gerekir. Aksi ispatlanana kadar bu ürün güvenli kabul edilmektedir (m.5/II).  Eğer bir ürüne ilişkin teknik düzenleme yoksa veya insan sağlığı ve güvenliğine ilişkin hükümler içermediği durumlarda bir ürünün güvenli olup olmadığının değerlendirilmesinin genel ürün güvenliği mevzuatına göre yapılacağı düzenlenmiştir (m.5/III).  Böylece ÜGTDK.’ya göre bir ürünün “güvenli” olup olmadığının belirlenmesi için öncelikle ürünle ilgili bir teknik düzenlemenin olup olmadığına bakılmaktadır. Burada teknik düzenlemeye uygun bir ürünün güvenli ürün olduğu yönünde bir karine getirilmiştir[64]. Eğer böyle bir teknik düzenleme yoksa veya insan sağlığı ve güvenliğine ilişkin hükümler içermediği durumlarda genel ürün güvenliği mevzuatına göre incelenmektedir. Genel Ürün Güvenliği Yönetmeliği (GÜGY.) m.5 hükmünde “Ürün Güvenliği ve Genel Ürün Güvenliği” ile ilgili düzenlemeler bulunmaktadır. Bu hükmün 1 ve 2. fıkraları ÜGTDK.m.5 hükmünün bir tekrarı olmakla beraber 3,4,5,6 fıkraları genel ürün güvenliği hakkında detaylı düzenlemeler getirmiştir.  Yönetmeliğe göre bir ürünün güvenli ürün kabul edilmesinde yine aşamalı denetim yapılmaktadır. ÜGTDK.’daki ilk iki denetim burada da vardır. Ayrıca   Türkiye-Avrupa Birliği Ortaklık Konseyinin 1/95 sayılı Kararı hükümleri saklı kalmak ve 2/5/2012 tarihli ve 2012/3169 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan Düzenlenmemiş Alanda Karşılıklı Tanıma Yönetmeliği kapsamında olmak kaydıyla, Türkiye’de uygulananlardan farklı teknik düzenleme, standart veya kalite kurallarına göre üretilmiş olsa dahi, Avrupa Birliği üyesi bir ülkede yasal olarak üretilmiş veya serbest dolaşıma girmiş bir ürünün güvenli olduğu kabul edilir (GÜGY.m.5/IV). Ürüne ilişkin bir teknik düzenlemenin bulunmadığı veya insan sağlığı ve güvenliğine ilişkin hükümler içermediği veya belirli risklere yahut risk kategorilerine ilişkin hükümler içermediği durumlarda, referans numaraları Avrupa Birliği Resmi Gazetesi’nde yayımlanan ürünün güvenliğine ilişkin Avrupa standartlarına karşılık gelen ulusal standartlara uygun ürün güvenli kabul edilir (GÜGY.m.5/IV). Ürüne ilişkin bir teknik düzenlemenin bulunmadığı veya insan sağlığı ve güvenliğine ilişkin hükümler içermediği ya da belirli risklere yahut risk kategorilerine ilişkin hükümler içermediği ve Avrupa Birliği standartlarının da  olmadığı durumlarda, bir ürünün genel ürün güvenliği gereklerine uygunluğu belirlenirken şu hususlara dikkat edileceği belirtilmiştir: a) Beşinci fıkrada atıfta bulunulan standartlar haricindeki Avrupa standartlarına karşılık gelen ulusal standartlar; b) Ulusal ve uluslararası standartlar; c) Yetkili kuruluşların veya Avrupa Komisyonunun ürün güvenliği değerlendirmesinde rehber niteliğindeki görüşleri; ç) İlgili sektörde yürürlükte olan ürün güvenliğine ilişkin iyi uygulama kodları; d) Teknik bilgi ve teknoloji düzeyi, e)Tüketicinin güvenliğe ilişkin makul beklentileri[65] (GÜGY.m.5/IV).  Doktrinde[66] ürün güvenliğinin idari yaptırımlarla ilgili bir konu olduğu ile ürün sorumluluğunun ise tazminat sorumluluğu ile ilgili olduğu için aynı kıstasın belirlenmesinin isabetli olmadığı kanımızca[67] haklı olarak ileri sürülmüştür. Teknik düzenlemeler, sadece ürünün asgari güvenlik standardını belirlemektedir[68].  Kullanıcıların üründen haklı olarak beklediği güvenlik teknik düzenlemeler ve genel ürün güvenliği mevzuatından daha yüksek olabilir. Bu nedenle katıldığımız görüşe[69] göre teknik düzenlemeler ve ürün güvenliği mevzuatının yardımcı ölçüt olarak göz önünde tutulması ve AB Direktifinin m.6 hükmüne göre yorum yapılması daha isabetli olacaktır. Ayrıca kullanıcının haklı güvenlik beklentisinin tespitinde[70] ürünün kullanım ömrü, ürünün hizmete sunulması, kurulumu, kullanımı, bakımı, gözetimi, masraf yarar dengesi, pazarlama ihtimalleri gibi diğer ölçütlerin etkili olduğu belirtilmektedir.

 ÜGTDK.’da güvenli ürünün ve tehlikeli ürünün tanımları da ürünün güvenliğinin belirlenmesinde yardımcı olabilir[71].  Güvenli ürün, ÜGTDK.m.3/I.e hükmüne göre Kullanım süresi ve uygulanabilir olduğu durumlarda hizmete sunulması, kurulumu ve bakımına ilişkin gereklilikleri dahil olmak üzere, normal ve makul ölçüde öngörülebilir koşullarda kullanımı risk taşımayan veya ürünün kullanımına özgü asgari risk taşıyan ve insan sağlığı ve güvenliği için yüksek düzeyde koruma sağladığı kabul edilen ürünü” belirtir. Tehlikeli ürün ise ÜGTDK. m.4/I.g hükmüne göre “güvenli ürün tanımını karşılamayan üründür”. ÜGTDK. m.3/I.c hükmüne göre ciddi risk taşıyan ürün, “risk değerlendirmesine dayanması ve ürünün normal ve öngörülebilir kullanımının dikkate alınması kaydıyla, zarara yol açabilecek bir tehlikenin gerçekleşme olasılığı ve zararın ciddiyetinin büyüklüğünün birlikte ele alınması neticesinde, riskin etkisi kısa vadede ortaya çıkmayan vakalar da dâhil olmak üzere, yetkili kuruluşların acil müdahalesini gerektiren risk taşıyan üründür”. ÜGTDK.m.3/I m hükmüne göre  risk taşıyan ürün, “ürünün kullanım amacı veya kullanım süresi ve uygulanabildiği durumlarda hizmete sunulması, kurulum ve bakım gereklilikleri de dâhil olmak üzere, ürünün normal ve öngörülebilir kullanım koşulları çerçevesinde, ilgili teknik düzenleme ya da genel ürün güvenliği mevzuatı kapsamında korunan insan sağlığı ve güvenliğini, iş yerinde sağlık ve güvenliği, tüketicilerin korunmasını, çevreyi, kamu güvenliğini ve diğer kamu yararlarını, makul ve kabul edilebilir değerlendirilen ölçünün ötesinde olumsuz etkileme olasılığı bulunan üründür”.

c. Piyasada Bulunması  

Üreticinin sorumluluğu hatalı ürünün piyasaya sürülme anından itibaren doğmaktadır. Bu nedenle üreticinin sorumluluğuna gidilebilmesi için hatalı ürünün piyasaya arz edilmiş olması gereklidir[72].  ÜGTDK.m.3/I.i hükmüne göre “ürünün ticari faaliyet yoluyla bedelli veya bedelsiz olarak dağıtım, tüketim veya kullanım için piyasaya sağlanması “piyasada bulunmayı belirtmektedir.  Piyasaya arz ise, ÜGTDK.m.3/I.k hükmüne göre “ürünün piyasada ilk kez bulundurulmasıdır”. Piyasaya arzın tanımı, AB Direktifinde yoktur.  Bu Direktifi iç hukuka aktaran milli düzenlemelerde piyasaya arzın üreticinin iradesine bağlı olarak imalat sürecinin tamamlanması gerektiği belirtilmiştir[73].

Piyasadan çekme ise ÜGTDK.m.3/I.j hükmüne göre tedarik zincirindeki ürünün piyasada bulundurulmasını önlemeyi amaçlayan her türlü tedbiri belirtmektedir.

2.Güvenli Olmayan Ürün Nedeniyle Bir Malın veya Bir Kişinin Zarar Görmesi

ÜGTDK.m.6/I hükmüne göre bir ürünün bir kişiye veya bir mala zarar vermesi halinde bu ürünün imalatçısı veya ithalatçısı zararı gidermekle yükümlüdür. Bu hükmün kaynağı olan AB Direktifi m.9 hükmünde zarar kavramı daha detaylı düzenlenmiştir ve bu sorumluluğun kapsamı nah giren zararlar “ölüm”, “bedensel zararlar” ve “diğer zararlar” olarak düzenlenmiştir. (m.9).

            AB Direktifi m.9 hükmüne göre “zarar” kavramı ölüm ya da yaralanmaların neden olduğu zararı ve hatalı ürünün kendisi dışındaki herhangi bir mala gelen alt eşiği 500 Euro’ya kadar olan bir zararı ya da tahribatı ifade etmektedir. Bu malların genel olarak özel kullanıma veya tüketime yönelik bir türden olması ve zarara uğrayan kişi tarafından başlıca kendi özel kullanımı veya tüketimi için kullanılmış olması zorunludur. Bu madde, üye devletlerin iç hukuklarına göre manevi zararlara ilişkin hükümlerin uygulanmasını engellememektedir. Bu hükümde mala verilen zararlarla ilgili bazı sınırlamalar getirilmiştir. Zarar görenin mala yönelik zararının asgari 500 Euro’nun üzerinde olması halinde tazminat talep edebileceği düzenlenmiştir. Üreticinin mala verilen zararlardan sorumlu tutulması için kişisel kullanım ve tüketim amacıyla kullanılan mallarda bir zararın olması gerekir. Ticari ve mesleki amaçla kullanılan mallara gelen zararlar çok büyük olabildiğinden böyle bir sınırlama getirilmiştir.

            ÜGTDK.’da ise AB Direktifindeki mala gelen zararlarla ilgili bu sınırlamalar bulunmamaktadır. Kişisel kullanıma özgü olması ve bu amaçla kullanılması ÜGTDK.’da aranmamıştır[74]. ÜGTDK.’da mala gelen zararlarla ilgili alt sınırla ilgili doktrinde Türk hukuku bakımından bir alt sınır yoktur. Kanımızca üst sınır getirmeyen ÜGTDK. zarar göreni koruduğu için olumludur[75].

 Uygunsuz ürünün kendisinde oluşan zararlar, AB Direktifine göre istenemez, çünkü zarar görenin hatalı ürünün kendisinde ortaya çıkan zararı sözleşme tarafı satıcıdan ayıptan doğan sorumluluk hükümlerine göre tazmin etmesi mümkündür[76].  ÜGTDK.’da hatalı ürünün kendisinde oluşan zararların istenemeyeceği konusunda bir düzenleme bulunmadığından bu zararların üretici ve ithalatçıdan istenebileceği görüşü[77] yanında, ÜGTDK. m.6/I hükmündeki “ürünün … bir mala zarar vermesi “ifadesinden hatalı ürün dışındaki malın kastedildiğinin amaçsal yorumla ortaya çıkacağı, bu nedenle istenemeyeceği görüşü[78] de ileri sürülmüştür.  

3.Uygun İlliyet Bağı ve İspat Yükü

  Üreticinin sorumluluğu için güvenli olmayan ürün nedeniyle kullanıcının zarar görmesi gerekir. Zarar görenin uğradığı zararı ile üründeki uygunsuzluk arasında uygun illiyet bağı bulunmalıdır, bu illiyet bağını ispat yükü zarar görene aittir (m.6/II). Böylece zarar görenin bu iddiasına karşı imalatçı veya ithalatçının sorumlu tutulması için imalatçı veya ithalatçının sorumlu olmaması gerektiğini ispatlaması gerekecektir. Mücbir sebep, üçüncü kişini kusuru ve zarar görenin kusuru nedeniyle illiyet bağı kesilmemiş olmalıdır[79]. Uygun illiyet bağının, kusursuz sorumlulukta daha fazla önem taşıdığı doktrinde belirtilmektedir, çünkü illiyet bağı öne geçerek kusura değil, tehlike ile gerçekleşen zarar arasındaki sebep sonuç bağına dayanmaktadır[80].

Ürün Sorumluluğu AB Direktifi’nin   m.4 hükmüne göre zarar gören, zararı, kusuru ve kusur ile zarar arasındaki illiyet ilişkisini ispat etmekle yükümlüdür. Ayrıca m.8 hükmüne göre maldaki ayıpla birleşen, zarar görenin veya onun sorumlu olduğu bir kişinin hatasının zarara sebep olması durumunda tüm şartlar dikkate alınarak, üreticinin sorumluluğunun azaltılabilir veya kaldırılabilir. Avrupa Birliği Adalet Divanı kararlarında[81], ulusal kurallarla ispat yükü tersine çevrilerek üreticinin üzerine bırakılmaması gerektiği üzerinde durulmuştur. ÜGTDK.m.6/II hükmü üreticinin veya ithalatçının ispat yükü ile ilgilidir. Bu hükme göre üreticinin veya ithalatçının sorumlu tutulabilmesi için, zarar gören tarafın uğradığı zararı ve uygunsuzluk ile zarar arasındaki nedensellik bağını ispat etmesi zorunludur.  Böylece hata ile zarar arasındaki uygun illiyet bağını ispat yükü zarar görene yüklenmiştir. Ancak ürün sorumluluğunda zarar görenin illiyet bağını ispatlaması teknik bilgilere sahip olmadığından zordur.

Doktrinde[82]  zarar görenin uygun illiyet bağını ispat etmek zorunda olması eleştirilmiştir. Üretim teknikleri geliştiği için ve teknik bilgileri bilen kişinin üretici olması nedeniyle zarar görenin ispat yükünü yerine getirmesinin zor olduğu kanımızca haklı olarak vurgulanmıştır.

  Kanun koyucu ürün sorumluluğu ile ilgili üretici lehine “yasal karineler” getirmiştir ve üreticinin ispat yükü hafifletilmiştir. Üretici yasal karinelere dayanarak yani ürünün teknik düzenlemelere veya genel ürün güvenliğine ilişkin hükümlere uygun olduğunu ispatlayarak sorumluluktan kurtulabilir. Ancak zarar gören yasal karinelerin aksini ispatlarsa o zaman sorumlu olur[83].

D. Tazminat Talebi

1.Tazminat Talep Etme Hakkına Sahip Olanlar

 Ürün sorumluluğu tazminatını talep etme hakkına sahip olanlar, ÜGTDK.m.6 hükmüne göre “nihai kullanıcılar”dır. Bu kişiler, tüketiciler veya tüketici niteliği taşımayan kişiler ve üçüncü kişilerdir.

ÜGTDK.m.3/I h hükmüne göre nihai kullanıcı ile bir ürünü ticaret, iş, zanaat ve mesleki faaliyetler dışında tüketici olarak ya da sanayi veya mesleki faaliyeti için elinde bulunduran, Türkiye’de yerleşik veya ikamet eden gerçek ya da tüzel kişiyi ifade etmektedir. Böylece ÜGTDK.’da “nihai kullanıcıların kapsamı geniş düzenlenmiştir. Nihai kullanıcı kapsamına ticari veya mesleki amaçla kullanmayan tüketiciler yanında, ticaret, iş, zanaat ve mesleki faaliyetler sebebiyle kullanan   kişiler ve üçüncü kişiler de girmektedir. Böylece ürünün hangi amaçla kullanıldığının bir önemi olmadığı belirtilmiştir. Nihai kullanıcının Türkiye’de yerleşik veya ikamet eden bir kişi olması ÜGTDK.m.3/I.h’de aranmaktadır.

Tüketicinin tanımı, ÜGTDK.’da yapılmamıştır. 6502 sayılı TKHK. m.3/I.k hükmüne göre tüketici, ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi belirtmektedir. Tüketicinin tanımının ÜGTDK.’da yapılmaması kanımızca bir eksiklik değildir[84], çünkü nihai kullanıcı kavramının kapsamına tüketici de girmektedir. 6502 sayılı TKHK.’daki tüketici tanımı konu, amaç ve kişi yönünden düzenlenmiştir. Bir gerçek veya tüzel kişinin “tüketici” sayılması için ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket edip etmediği tüketicinin yaptığı hukuki işlemden veya uygulamadan anlaşılacaktır.  Kişi bakımından tüketici sayılanlar hukukumuzda AB hukukundan farklı olarak sadece gerçek kişiler değildir, tüzel kişiler de tüketici sayılmaktadır[85]. Ticaret şirketlerinin tüm işlerinin ticari olduğu ve TTK.  anlamında bu karine mevcut olduğu için ticaret şirketlerinin kural olarak tüketici olmadığı kabul edilmektedir[86].  Tüzel kişilerin tüketici olması ile ilgili olarak doktrinde bir görüş[87]  kamu tüzel kişilerini tüketici sıfatına sahip olmaması gerektiğini ileri sürmüştür. Kanun koyucunun satıcı, sağlayıcı ve üretici ile ilgili yaptığı tanımlarda “tüzel kişilere kamu tüzel kişilerinin de dahil olması” vurgusu yapmadığına ve tüzel kişilerin “tüketici” sıfatının istisnai olması gerektiği düşüncesine bu görüş dayanmaktadır.

Hatalı ürün nedeniyle zarar gören üçüncü kişiler de uğradıkları zararları ÜGTDK.m.6/I hükmü gereği üretici veya ithalatçıdan talep edebilir. Üçüncü kişinin kim olduğunun bir önemi yoktur[88]. Üçüncü kişiler gerçek veya tüzel kişi olabilir. Bu kişiler ürünün maliki veya zilyedinin yakını olabileceği gibi ürünle ilgisi olmayan bir kişi de olabilir[89].

2. Tazminat   Ödemekle Sorumlu Olanlar

a. Üretici

            Güvenli olmayan ürünün bir kişiye veya bir mala zarar vermesi halinde birinci derecede sorumlu kişi, üreticidir. AB Direktifi m.3/I hükmünde “üreticinin” tanımı yapılmıştır. Bu tanıma göre üretici, nihai bir ürünün imalatçısını, herhangi bir hammaddenin üreticisini veya bir bileşen parçasının imalatçısını ve ismini, ticari markasını ya da diğer ayırt edici özelliğini ürün üzerinde belirtmek suretiyle kendisini ürünün üreticisi olarak tanıtan herhangi bir kişiyi ifade etmektedir.

ÜGTDK. m. 3/I.1.g hükmünde imalatçının tanımı yapılmıştır. Bu hükme göre imalatçı, ürünü imal ederek veya ürünün tasarımını veya imalatını yaptırarak kendi isim veya ticari markası ile piyasaya arz eden gerçek veya tüzel kişiyi belirtmektedir. Bu tanım doktrinde ürünü imal eden ifadesinin hammadde ve ara ürün üreticilerini kapsayıp kapsamadığı konusunda açık olmadığı için eleştirilmiştir[90]. Ayrıca Direktif‘te olmamasına rağmen ÜGTDK.’da üretici tanımında “bir ürünün tasarımının veya imalatının kime yaptırıldığı” ile ilgili ayrıntılara girildiğinden üretici tanımı kanımızca haklı olarak uygun görülmemiştir[91]. Zira üreticinin ürünü başkasına yaptırmış olsa da üretim aşamalarına karışmasa da üründen sorumlu olduğu bir gerçektir.

6502 sayılı TKHK. m.3/I n’deki[92] üretici kavramının doğrudan buraya aktarılması halinde hiçbir sorun kalmayacağı ileri sürülmüştür[93]. TKHK.m.3/I.n hükmündeki “üretici” tanımı kapsayıcı nitelikte olduğundan kanımızca isabetli bir tanımdır. Bu tanımda kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere tüketiciye sunulmuş olan mal ya da bu malların hammaddelerini yahut ara mallarını üretenler ile mal üzerine markasını, unvanını veya herhangi bir ayırt edici işaretini koyarak kendisini üretici olarak gösteren gerçek veya tüzel kişi üretici kabul edilmiştir.

AB Direktifinin m. 3/I hükmünde gerçek üretici olmasa da üretici benzeri kişilerin sorumluluğu da düzenlenmiştir. Bu kişiler gerçek üretici olmasa da üretici benzeri kişilerdir, diğer bir deyişle ürün üzerine marka, sembol veya amblemleri ile kendisini üretici olarak gösteren kişilerdir. ÜGTDK.’da imalatçının tanımında yer verilen “imalatını yaptırarak kendi isim veya ticari markası ile piyasaya arz eden gerçek veya tüzel kişi” ibaresi hem 6502 sayılı TKHK. hem de AB Direktifi ile tam uyumlu olmadığı için kanımızca haklı olarak eleştirilmiştir[94].

b. İthalatçı

 Güvenli olmayan ürünün bir kişiye veya bir mala zarar vermesi halinde birinci derecede sorumlu diğer kişi ithalatçıdır.

 ÜGTDK.m.6/I hükmüne göre güvenli olmayan ürün nedeniyle zarar gören kişi tazminat talebini üretici ile birlikte ithalatçıya karşı da ileri sürebilir. Yurt dışına üretilen ürünler bakımından ithalatçının üretici gibi sorumlu tutulması isabetli olmuştur, çünkü gerçek üreticiye başvurmak zordur[95].

 ÜGTDK.m.3/I.ğ hükmüne göre ithalatçı, ürünü ithal ederek piyasaya arz eden gerçek veya tüzel kişiyi belirtmektedir. Bu tanımın kapsamına hammadde ve ara ürün ithalatçılarının da kapsama girip girmediği açıkça yazılmadığı için eleştirilmiştir[96]. İthalatçının ithal ettiği ürünün teknik düzenlemelere ve standartlara uygun olması gereklidir.  Ürünün kurallara uygun bir ürün olduğunu ispat yükü ithalatçıya aittir[97] .

TKHK.m.3/I.e hükmünde ithalatçının tanımı, ÜGTDK.’daki tanıma göre daha geniş düzenlenmiştir. Kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere mal veya hizmetleri ya da bu malların hammaddelerini yahut ara mallarını ticari veya mesleki amaçlarla ithal ederek satım, kira, finansal kiralama veya benzeri bir yolla piyasaya süren gerçek veya tüzel kişidir.

AB Direktifi m.3/II hükmüne göre üreticinin sorumluluğuna halel getirmeksizin, ticari faaliyetleri çerçevesinde satış, kiralama, finansal kiralama veya herhangi bir şekilde dağıtım amacıyla Topluluğa ürün ithal eden herhangi bir kişi, bu Direktif uyarınca bir üretici sayılır ve üretici gibi sorumlu olur. Direktif’teki bu tanımda, bir ürünü ticari veya mesleki faaliyet kapsamında Topluluğa ithal edilmesi aranmıştır. ÜGTDK.m.3/I.ğ hükmünde ithalatçının tanımında amaç unsuru yer almasa dahi hüküm amacı dikkate alarak yorumlanmalıdır[98]. Zaten ÜGTDK.m.3/I.f hükmünde belirtilen iktisadi işletmeci ile imalatçı, yetkili temsilci, ithalatçı, dağıtıcı veya ilgili teknik düzenleme kapsamında ürünlerin imalatına, piyasada bulundurulmasına veya hizmete sunulmasına ilişkin sorumluluğu olan diğer gerçek veya tüzel kişilerin anlaşılması gerektiği belirtilmiştir.

c. Dağıtıcı

Zarar görenin ürünün üreticisini veya ithalatçısını her durumda öğrenmesi zordur. Bu nedenle tali nitelikte dağıtıcıların da sorumlu olması hem AB Direktifinde hem de ÜGTDK.’da düzenlenmiştir. ÜGTDK.m.3/I.ç hükmüne göre dağıtıcı ile ürünü tedarik zincirinde yer alarak piyasada bulunduran, imalatçı veya ithalatçı dışındaki gerçek veya tüzel kişi belirtilmektedir. Bu hükmün kaynağı olan AB Direktifi m.3/III hükmüne göre ürünün üreticisinin belirlenemediği durumlarda, ürünün tedarikçilerinin her biri, zarara uğrayan kişiye üreticinin veya kendisine ürünü tedarik eden kişinin kimliğini makul bir süre içinde bildirmediği takdirde ürünün üreticisi olarak muamele görür. İthal edilen bir ürün söz konusu olduğunda, bu ürün 2. paragrafta belirtilen ithalatçının kimliğini belirtmiyorsa, üreticinin ismi belirtilmiş olsa dahi aynı hüküm geçerlidir.

ÜGTDK.m.11/III hükmünde de üründen kaynaklanan tazminat sorumluluğuna ilişkin olarak önemli bir düzenlemeye yer verilmiştir. Bu hükme göre ürünün imalatçısı, yetkili temsilcisi veya ithalatçısının belirlenemediği durumlarda, zarara uğrayan kişiye bu iktisadi işletmecilerin isim ve irtibat bilgilerini, bu bilgilere sahip değil ise tedarik zincirinde yer alan bir önceki iktisadi işletmecinin isim ve irtibat bilgilerini bu talebin kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren on iş günü içinde bildirmeyen dağıtıcı, bu Kanun kapsamında imalatçı gibi tazminattan sorumlu tutulur. Böylece zarar görenin ürünün pazarlama ve dağıtım ağına giren kişiler üretici, yetkili temsilcisi veya ithalatçısı tespit edilemediği takdirde üretici gibi sorumlu olacakları açıkça düzenlenmiştir. Dağıtıcının on işgünü sonrasında bildirim yapması halinde üretici gibi sorumlu olup olmayacağı konusu doktrinde tartışmalıdır. Hâkim görüşe göre[99] dağıtıcı, geç bildirdiği takdirde üretici gibi sorumlu olmaktadır.  Sürüm zincirindeki tedarikçiler, ürünün üretim aşamasına bir katkıda bulunmadıkları için üreticiler ve ithalatçılar gibi birinci derecede sorumlu değildir. Bir görüş[100], dağıtıcıların sorumlu tutulmasının sebebini üreticiye bir baskı uygulanmasına dayandırmaktadır. Tacir olan dağıtıcının aldığı ürünle ilgili kaydı faturaları ile ispat yükümlülüğü bulunmaktadır. Hatalı ürünü alan dağıtıcının kimden aldığını ispatlayamaması halinde sorumlu tutulması işin niteliği gereğidir[101].

3.Tazminat Miktarının Kapsamı ve Tazminatın İndirim Sebepleri

Hatalı ürün nedeniyle doğacak maddi tazminat ve manevi tazminat miktarının belirlenmesinde TBK. hükümlerinin uygulanması yerindedir (m.6/V). Böylece kişiye verilen maddi zararlar için ÜGTDK.m.6/son hükmündeki atıf gereği TBK.m.53 ve m.54 hükümleri çerçevesinde maddi tazminatın kapsamı belirlenecektir. TBK.m.53 hükmü gereği zarar görenin ölümü halinde cenaze giderlerini, ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ve çalışma gücünün azalmasından veya kaybedilmesinden doğan kayıplar, ölenin desteğinden yoksun kalanların bu sebeple uğradıkları zararlar istenebilir. TBK.m.54 hükmü gereği zarar görenin   bedensel zarar görmesi halinde tedavi giderleri, kazanç kaybı, çalışma gücünün azalmasından veya kaybından doğan kayıpları, ekonomik geleceğinin sarsılmasından doğan kayıpları istenebilir. TBK.m.55 hükmünde destekten yoksun kalma tazminatı ve bedensel zararların TBK. hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanacağı belirtilmiştir. Manevi tazminat miktarının belirlenmesinde TBK.m.56 hükmü gereği zarar görenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi nedeniyle olayın özellikleri dikkate alınarak zarar görene uygun bir miktar para manevi tazminat olarak ödenebilir.  Zarar görenin ağır bir bedensel zarara uğraması veya ölümü halinde zarar görenin veya öleni yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar para ödenebilir.

 Zarar görenin, hatalı ürün nedeniyle malının zarar görmesi halinde maddi ve manevi tazminat talep etme hakkı vardır.  ÜGTDK.m.21/IV hükmüne göre zarar, uygunsuz üründen doğmuş olsa da zarar görenin veya zarar görenin sorumluluğundaki bir kişinin kusuru bu duruma etki etmişse tazminat tamamen ya da kısmen kaldırılabilir. Burada kanun koyucu m.51 ve m.52 hükümlerindeki sebeplerden bazılarını düzenlemiştir.  Tazminat zararda üst sınırı belirlemektedir.  Kişiye ilişkin zararlar kural olarak nakden tazmin edilecektir. Mala ilişkin zararlar ise nakden veya aynen tazmin edilebilir.

Zarar görenin kusuru (kast veya ihmali) veya zarar görenin sorumluluğundaki bir kişinin kusuru halinde tazminat indirilir[102]. Ancak ÜGTDK.m.21/III hükmünün son cümlesinde uygunsuz ürünün üreticisinin veya ithalatçısının zararın ortaya çıkmasına fiili veya ihmaliyle etki eden üçüncü kişiye karşı rücu haklarına sahip olduğu düzenlenmiştir.

4. Tazminat Talebinde Zamanaşımı

Maddi tazminat ve manevi tazminat taleplerinde zamanaşımı süresi, ÜGTDK.m.6/VI hükmünde düzenlenmiştir. Bu hükme göre zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrenmesinden itibaren üç yıl ve herhalde zararın doğduğu tarihten itibaren on yıl içinde bu davaları açması gereklidir.  Bu hükümdeki süreler zamanaşımı süreleridir[103]. ÜGTDK.m.6/IV’daki hüküm, TBK.’daki haksız fiil zamanaşımı ile ilgili m.72 hükmüne göre tazminat isteminin haksız fiilin işlendiği tarihten itibaren on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrayacağını belirten hükümden farklıdır.

AB Direktifi m.10 hükmüne göre üye devletler mevzuatlarında, bu Direktifte öngörülen zararların telafisine yönelik işlemler için üç yıllık bir süre öngörürler. Bu süre, davacının, zararı, hatayı ve üreticinin kimliğini öğrendiği veya makul olarak öğrenmiş olmasının beklendiği tarihten itibaren işlemeye başlayacağı belirtilmiştir. ÜGTDK.m.6/IV hükmü ile Direktifin bu hükmü arasında fark bulunmaktadır. Direktifin bu hükmüne göre zarar gören için 3 yıllık sürenin başlaması için sadece zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrenmesi yetmez, ayrıca üründeki hatayı da öğrenmesi aranmaktadır.

AB Direktifi m.11 hükmüne göre üye devletler mevzuatlarında, üreticinin zarara neden olan ürünü piyasaya sürdüğü tarihten itibaren on yıllık bir dönemin ardından, bu süre içinde zarara uğrayan kişinin üretici aleyhinde işlem başlatmamış olması şartıyla, bu Direktif gereğince zarara uğrayan kişiye verilen hakların sona ermesini öngörürler. Burada, ÜGTDK.m.6/IV hükmünden farklı olarak gereği zarar göreni tazminat alacağı hak düşürücü süre niteliğindedir ve   on yıllık süreni başlangıç tarihi hatalı ürünün piyasaya sürülmesinden itibarendir.  Bu durum, doktrinde üreticinin durumunu ağırlaştırdığı için hukuk güvenliği bakımından sakıncalı bulunmuştur ve kanun koyucunun mutlak süreyi arttırmasının daha isabetli olacağı belirtilmiştir[104].  Kanımızca   bilimdeki gelişmelerin ürünleri etkilemesi nedeniyle gitgide daha   yüksek standartlar belirlendiğinden üreticinin sorumluluğunun makul bir süre sonra sona ermesi daha isabetli olacaktır.

E. Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu’na Göre Üreticinin Sorumluluktan Kurtuluş Sebeplerinin Değerlendirilmesi

Üreticinin sorumluluğu kusur esasına dayanmamakla beraber, bazı hâllerde üreticiye sorumluluktan kurtulma olanakları tanınmıştır. Üreticinin ileri sürebileceği savunmalar ÜGTDK. 'nün 21.maddesinde ve Direktif'in 7.maddesinde düzenlenmiştir. AB Direktifi ile Kanun genel anlamda uyumlu olmakla beraber, Direktif’teki bazı kurtuluş sebeplerine Kanun’da yer verilmemiştir.  

ÜGTDK.m. 21 hükmünde AB Direktifi’nin aksine, savunmalar arasında “gelişim riski” savunmasına yer vermemiştir.  “Ürünün piyasaya sürülmesi zamanındaki bilimin ve tekniğin düzeyine göre üründeki hatanın belirlenmesinin mümkün olmaması “üreticiler için AB Direktifi m.7/(e)’de düzenlenen bir kurtuluş sebebidir. Böylece, üreticiler ürünün dolaşıma sokulduğu anda keşfedilmesi mümkün olmayan ayıplardan da sorumludur[105]. Böyle bir savunmanın “kusursuz sorumluluk rejimine tamamen yabancı olduğu ve savunmaya yer verilmesi hâlinde kusursuz sorumluluğun içinin boşaltılarak adeta kusur sorumluluğuna dönüştürüleceğini” ileri süren görüşler[106] bulunmakla beraber; savunmaya yer verilmesini doğru bulan görüşler, “bilim ve tekniğin geldiği seviye itibarıyla objektif olarak bilinemeyen risk ve tehlikelerden üreticilerin sorumlu tutulmaları hâlinde, potansiyel sorumluluğun belirsiz ve yıkıcı olabileceğini[107]; bu üreticilerin yenilik yapmaktan ve bu tür riskli ürünleri üretmekten çekineceklerini ve bunun da sınai gelişimi olumsuz etkileyeceğini” ileri sürmüşlerdir[108]. Kanaatimiz ilk görüşün daha isabetli olduğu yönündedir[109].

ÜGTDK.m.21 hükmünde  AB Direktifinde yer alan “üreticinin ürünün kendisi tarafından satış veya iktisadi amaç güden herhangi bir dağıtım şekli için üretilmediğini veya meslekî faaliyeti kapsamında kendisi tarafından üretilmediğini veya dağıtılmadığını kanıtlarsa” sorumlu olmayacağına ilişkin kurtuluş sebebine de yer vermemiştir (Direktif m.7/c) .

ÜGTDK. m.21 hükmünde AB Direktifinin aksine “bir bütünleyici parçanın üreticisinin sorumlu olduğu hallerde hatanın nihai ürünün tasarımından veya nihai ürünün üreticisinin talimatlarına uyulmasından kaynaklanması” kurtuluş sebebini de düzenlememiştir (Direktif m.7/(f)).

1. Ürünün Piyasaya Arz Edilmemesi

Sorumluluktan kurtuluş nedenleri, ÜGTDK m. 21’de şu şekilde düzenlenmektedir:

(2)İmalatçı veya ithalatçı; a)Ürünü piyasaya kendisinin arz etmediğini, b)Uygunsuzluğun dağıtıcının veya üçüncü bir tarafın ürüne müdahalesinden veya kullanıcıdan kaynaklandığını, c)Üründeki uygunsuzluğun, teknik düzenlemelere veya diğer zorunlu teknik kurallara uygun olarak üretilmesinden kaynaklandığını, ispatladığı takdirde bu Kanunda düzenlenen idari yaptırımlar uygulanmaz.

(3)İmalatçı veya ithalatçı, ikinci fıkrada belirtilen şartlardan birini ispatladığı takdirde, 6.maddede belirtilen tazminat sorumluluğu kalkar. Zararın, üründeki uygunsuzluğun yanı sıra üçüncü bir kişinin fiili veya ihmalinden kaynaklanmış olması imalatçı veya ithalatçının 6.maddede düzenlenen tazminat sorumluluğunu azaltmaz. Ancak, imalatçı veya ithalatçının üçüncü kişiye rücu hakkı saklıdır”.

ÜGTDK m.21/2(a) bendindeki kurtuluş imkânı, Direktif m.7/(a) ile de paralellik arz etmektedir. Bahse konu kurtuluş imkânı, ürünün üretici tarafından piyasaya hiç sürülmediğinin ispatını içermektedir[110]. Burada “piyasaya arz” derken ne kastedilmesi gerektiği de önem taşımaktadır. ÜGTDK m.3/1(k)’ya göre “piyasaya arz: ürünün piyasada ilk kez bulundurulmasını” ifade etmektedir. Daha açık bir ifadeyle ürünün piyasaya arzı, ürünün üreticinin iradesi ile, hâkimiyet alanından çıkarak sürüm ve dağıtım zincirine dahil edilmesidir[111]. Malın piyasa sürülmesi, üretici tarafından aracısız olarak yapılabilir veya toptancı, acente, bayi ya da son satıcı tarafından da yapılabilir. Kanun koyucunun, bu düzenlemeyi yapmasındaki amacın, gelişim sürecindeki ürünlerin piyasaya sunulmaması şartıyla, bu ürünlerin neden olduğu zararlardan dolayı üreticiyi ağır bir sorumluluktan kurtarmak olduğu kanaatindeyiz.

Üretici, sorumluluktan kurtulmak amacıyla ürünün piyasaya sürülmediğini her türlü delille ispatlayabilir. Ancak ürünlerin “piyasa sürülmemiş olması kavramını” dar yorumlamanın hem tüketicinin yararına hem de Kanun’un amacına daha uygun olacağı kanaatindeyiz. Örneğin, bir ürün tamamen piyasa sürülmese bile, pazar araştırması veya tüketicilerin bu ürüne olan tepkilerini öğrenmek amacıyla, bazı tüketicilere dağıtılmış/satılmış olması durumunda, bu ürünlerin piyasaya sürüldüğünü kabul etmek ve dolayısıyla neden olduğu zararlardan dolayı üreticinin sorumlu sayılması hakkaniyetli olacaktır.

Üreticinin, piyasaya sürülmemiş olan ürünlerin sebep olduğu zararlardan dolayı sorumlu tutulmaması mutlak bir sorumsuzluk olarak değerlendirilmemelidir. Üretici, başkaca sorumluluk hükümleri çerçevesinde, bu ürünleri dolayısıyla zarara sebebiyet vermişse, bundan sorumlu olacaktır[112].

Üretici, bahse konu kurtuluş imkanından iki halde yararlanabilir. Birinci halde, “ürün, henüz üretim aşamasında ya da kontrol aşamasında”, yani “piyasaya arz edilmeden” zarara sebep olmuştur[113]. Örneğin: “termostatı bozuk olan su ısıtıcısı fabrikadaki kontrol aşamasında yangına yol açmıştır ve işçiler yaralanmıştır. Bu durumda, zarar gören işçilerin hem sözleşmesel hem de haksız fiil sorumluluğuna dayanarak tazminat talep etmeleri söz konusu olacaktır”[114]. İkinci hal ise, ürünün, üreticinin iradesi dışında üretim alanından çıkarılmasıdır[115]. Ürünün çalınmasını bu duruma örnek gösterebiliriz. Ürünün piyasaya sürülmesinden önce çalınması veya başka bir şekilde üreticinin tasarruf alanından çıkarılması hâlinde sonradan ortaya çıkabilecek ayıp dolayısıyla oluşan zararlar üreticinin sorumluluğunda olmayacaktır. Piyasaya sürülmesinden önce tecrübe edilen tıbbî ürünler de bu kapsamda değerlendirilecektir[116].

Kullanılmış ürünlerin ticaret yapmak amacıyla tekrar piyasaya sürülmesi hâlinde, kanunun burada da uygulama alanı bulup bulamayacağı sorunu gündeme gelmektedir. Piyasaya sürüldüğü an tespit edilirken, “ilk kez piyasaya sürüldüğü an” esas alınacaktır[117]. Üründe sonradan birtakım değişiklikler yapılması durumunda, değişiklik yapanın sorumluluğu söz konusu olacaktır.

Piyasaya sürülen ürünün hatalı olması ve bu sebeple zarara uğranmış olması halinde üretici sorumlu olacaktır. Buradaki amaç, ürün hatalarının yarattığı risklerin üretici tarafından üstlenilmesidir[118]. ÜGTDK. m.21/II(a) hükmüne göre, üretici ürünü piyasaya kendisinin arz etmediğini kanıtlamak suretiyle sorumluluktan kurtulabilecektir. Bu durum, Direktif'in m.7(a) hükmü ile de paralellik arz etmektedir[119].

Bir ürünün ayıplı olup olmadığının tespit edilmesindeki en önemli kriter ürünün piyasaya sunulduğu zamanın belirlenmesidir[120]. Zarara sebebiyet veren ürünün “piyasaya sunulduğu anda” ayıplı olması gerekmektedir. Bu hususa, Direktif’in m.7/a maddesinde de yer verilmiştir. Üretici, ürünün piyasaya sunulmasından sonra ortaya çıkan zararlar dolayısıyla sorumlu tutulmayacaktır[121]. Direktif’in m.7(b) hükmü uyarınca da, hâl ve şartlara göre, zarara yol açan ayıbın, ürünün dolaşıma sokulduğu zamanda mevcut olmadığı ya da sonradan meydana geldiği muhtemel ise, üretici sorumluluktan kurtulur[122]. Direktif m.6(1)(c) ve m.6(2)’den de anlaşıldığı üzere, ayıbın ürünün dolaşıma sokulma anında mevcut olması gerekir[123]. Şunu da ifade edelim ki, ayıbı ispat yükü altında olan davacının, “ayrıca bu ayıbın ürünün dolaşıma sokulduğu anda mevcut olduğunu da ispatlaması gerekmez”. Üretici ise, bu ayıbın ürünün dolaşıma sokulduğu anda mevcut olmadığını veya sonradan meydana geldiğini ispatlarsa, sorumluluktan kurtulmuş olur[124].

AB Direktifi, üreticinin sorumluluğunu, sadece ayıplı bir ürünü serbest iradesiyle piyasaya sürmesi halinde devreye girmektedir. Üreticinin hakimiyet alanı haricinde yapılan müdahalelerde bu sorumluluk söz konusu olmayacaktır. Dolayısıyla, üretici tarafından piyasaya sürülmemiş ürünler, üretici açısından bir sorumluluk meydana getirmeyecektir (Direktif m.7/a).

Bazı durumlarda üretimden sonra olmakla beraber, ürünün henüz üreticinin etki alanında bulunduğu dönemde, üründe yapılacak birtakım değişiklikler doğrultusunda ayıp ortaya çıkabilir. “Yükleme, depolama, koruma veya dağıtım sırasında karıştırma” gibi hâller, bu duruma örnek olarak verilebilir. Eğer ürün üreticinin etki alanı içindeyse, üründe meydana gelen değişiklikler bu kapsamda kabul edilecektir[125].

Ürünü piyasaya sürme sürecinin tamamlanması, ürünün üçüncü kişiye teslim edilmesiyle olacaktır. Dolayısıyla bu süreçte ortaya çıkacak ayıplar üreticinin sorumluluğu kapsamında değerlendirilecektir. Yasal düzenlemeye göre üreticinin sorumluluktan kurtulabilmesi için, ürünün kesin olarak kendi hakimiyet alanından çıktığını ispatlaması gerekmektedir[126].

2. Uygunsuzluğun Dağıtıcının veya Üçüncü Bir Tarafın Ürüne Müdahalesinden veya Kullanıcıdan Doğması

Üreticinin ikinci kurtuluş imkânı, üreticinin, “uygunsuzluğun dağıtıcının veya üçüncü bir tarafın ürüne müdahalesinden veya kullanıcıdan kaynaklandığını” ispat etmesi[127] yoluyla söz konusu olabilecektir (ÜGTDK.m.21/2(b)). Bu olasılıkta, ürün üretici tarafından piyasaya sürülmüştür, ancak üründeki hata kendisinden kaynaklanmamaktadır. Bu kurtuluş imkânı, Direktif m.7/(b) ile paralellik arz etmektedir. Direktif’e göre, “durum ve koşullardan, zarar neden olan hatanın ürünün piyasaya sürüldüğü sırada mevcut olmadığının veya hatanın daha sonra oluştuğunun söylenebilmesi” halinde, üretici sorumluluktan kurtulacaktır. Örneğin ürün piyasaya sürüldükten sonra nakliye esnasında ya da satıcının deposundayken ayıplı hale gelirse, toptancının ürünün saklama koşullarına uygun davranmaması, kullanıcının kullanım amacına aykırı kullanması ya da son tüketim tarihine uyulmadan tüketilmesi hallerinde hem ÜGTDK hem de Direktif açısından üretici sorumluluktan kurtulacaktır[128].

Ürünün piyasaya sürülmesinden sonra üçüncü kişiler tarafından manipüle edilmiş olması, bozulması ya da hatanın, nakliyeden veya ürünün kötü saklanma koşullarından kaynaklanması halinde üreticinin sorumluluğu bulunmayacaktır[129]. Pratikte üreticinin, bunun ispatını yapabilmesi oldukça zordur. Bu sebeple, Direktif'te yer alan istisna ile üreticiye bir ispat kolaylığı sağlanmıştır. Bu düzenleme ile, üreticinin tüm durum ve koşullar göz önünde bulundurulduğunda, zarara sebebiyet veren hatanın kendi denetim alanı dışında ortaya çıktığını kuvvetli bir olasılık ile ortaya koyması yeterli bulunmuştur[130]. Şunu da ifade edelim ki ürünün, 3. kişilerin müdahalesine olanak tanımayacak şekilde tasarlanması gerekmektedir. Eğer buna uyulmazsa, ÜGTDK m.21(3) devreye girecektir.

Direktif ve ÜGTDK açısından önemli bir husus da sonradan güncellenen yazılımlara sahip dijital içerikli ürünlerin ortaya çıkarabileceği tehlikelerin kimin sorumluluğunda olacağı sorunudur. Direktif çerçevesinde, “edinilen ancak daha sonra güncellenen ve güncelleme nedeniyle güvenlik zaafı içeren, hatalı bir ürüne dönüşen dijital içerikli bir ürün söz konusu olduğunda”, m.7(b)'de yer alan savunmanın ileri sürülmesi, tek seferlik bir piyasaya arz gerçekleştiğinde olanaklı sayılmaktadır. Daha sonra yapılan güncellemeler imalatçının onayı ile yapıldığı, hatta kendisi tarafından bu güncellemelerin yapılmasına önayak olunduğu öngörüldüğü zaman, üreticinin, dijital içerikli ürün üzerindeki hâkimiyetini devam ettirdiğini kabul ediyoruz. Dolayısıyla, piyasaya sürülmeden önce ürüne eklenmesine onay verilen yazılımların tehditlerinden kusursuz sorumlu olan üreticinin, daha sonra eklenmesine onay verdiklerinden de sorumlu olacağı açıktır.

Başından beri kullanıcıya ücretsiz olarak sağlanan bir yazılım bakımından ürün sorumluluğunun uygulanıp uygulanmayacağını belirleyecek olan kriter, programcının, bu ücretsiz yazılımı “meslekî faaliyeti kapsamında üretip üretmediği”dir[131]. Programcının, ücretsiz yazılımı serbest zamanında oluşturup kendi internet sitesinde kullanıma sunması halinde ürün sorumluluğu söz konusu olmayacaktır[132]. Jaeger’ın yazılımın meslekî faaliyet kapsamında üretilip üretilmediğini tespit açısından ortaya koyduğu bazı kriterler bulunmaktadır. Bunlar: “Yazılım meslekî faaliyetten kaynaklı bir yan ürün olarak mı yoksa programcının kendi projesi olarak mı ortaya çıkmıştır? Yazılımcı dış dünyada bağımsız bir özel kişi olarak mı görülmektedir yoksa meslekî pozisyonuyla bağlantılı bir imaj mı oluşturmaktadır?[133]. Bu ve bunun gibi sorularla, ücretsiz bir yazılımın meslekî faaliyet kapsamında üretilip üretilmediği, dolayısıyla ürün sorumluluğunun söz konusu olup olmadığı hususu değerlendirilebilecektir[134].

ÜGTDK m.21(3), zararın, üçüncü bir kişinin fiili veya ihmalinden kaynaklanmış olması halinde üreticinin tazminat sorumluluğunun azalmayacağını, ancak üçüncü kişiye rücu hakkını doğuracağını hükme bağlamıştır. Devamında, m.21(4) ise, “zararın hem hatalı üründen, hem de zarar görenin ya da onun sorumluluğundaki bir kimsenin davranışından kaynaklanması halinde tazminatın indirilmesinin, hatta duruma göre tamamen kaldırılmasının mümkün olabileceğini” düzenlemiştir. Özetle, tarafların her ikisinin sorumluluk alanı haricinde gerçekleşen bu müdahale, üreticinin risk alanında sayılmıştır[135]. Bu düzenlemeler Direktif'in m.8(2) hükmüne paraleldir[136]. Direktif m.8(1)'e göre, zarar hem üründeki ayıp hem de üçüncü kişinin fiili veya eylemsizliği sebebiyle oluşmuşsa, bu durum üreticinin sorumluluğunu azaltmayacaktır[137]. Zira, bu durumda ürün dolaşıma sokulduğu anda ayıplıdır ve zararın doğmasına -üçüncü kişinin fiili veya eylemsizliği ile birlikte-, ayıp sebep olmuştur[138]. Direktif m.8(2)'de ise, üründeki ayıbın yanı sıra, zarar görenin ya da onun sorumlu olduğu bir kimsenin kusurundan dolayı zarar meydana gelmişse, üreticinin sorumluluğunun kaldırılabileceği ya da azaltılabileceği düzenlenmektedir[139]. Yine bu olasılıkta da, zarar görenin ya da sorumlu olduğu kişinin kusuru, ürünün ayıplı hâle gelmesine yol açmamakta; üründe mevcut olan ayıbın yanısıra bu kimselerin kusuru zararın doğmasında veya miktarının artmasında etkili olmaktadır[140].

Kanunun m.6(5) hükmü, maddi ve manevi tazminat miktarının tespiti açısından TBK hükümlerinin uygulanacağını belirtmiştir. TBK m.52(1)’e göre “Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir”. Mağdurun zararın doğmasına veya artmasına yardımcı olan davranışı kusursuz sorumluluk hükümlerinden birinin kapsamına girecek nitelikteyse, bu takdirde de TBK m.52/1 uyarınca tazminattan indirim yapılabileceği kabul edilmektedir[141]. Sonuç olarak, bu hükümle beraber zarar görenin veya onun sorumluluğundaki bir kişinin kusurunun üreticinin tazminat sorumluluğunu azaltabileceği ya da tamamen kaldırabileceği sonucuna zaten ulaşmaktadır. Bu sebeple, ÜGTDK.m.21/IV hükmünün tekrar niteliğinde bir hüküm olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır[142].

3. Üründeki Uygunsuzluğun, Teknik Düzenlemelere veya Diğer Zorunlu Teknik Kurallara Uygun Olarak Üretilmesinden Doğması

Üretici açısından üçüncü kurtuluş imkânı, üreticinin, “üründeki uygunsuzluğun, teknik düzenlemelere veya diğer zorunlu teknik kurallara uygun olarak üretilmesinden kaynaklandığını” ispat etmesidir.

Bazı ürünler üretimi mevzuat gereği bazı teknik düzenleme veya standartlara tabi olarak üretilmek zorundadır. Üreticinin, bu teknik düzenlemelere uyması sebebiyle üretilen ürünlerde ayıp meydana gelmesi halinde, üreticinin bu malın sebep olduğu zararlardan dolayı sorumluluğu söz konusu olmayacaktır (Direktif m.7/d). Üreticinin ayıplı malın verdiği zarardan dolayı sorumluluktan kurtulması, bu hususun ispatına bağlıdır.

Direktif’e göre üreticinin bu savunmadan faydalanabilmesi için, üründeki ayıbın, emredici kurallara uyulmasının sonucu olarak ortaya çıkmış olması gerekmektedir. Yoksa üretici salt, emredici kuralların tümüne uygun davrandığını ispatlayarak sorumluluktan kurtulmaz[143].

Bu aşamada teknik düzenlemenin de ne olduğunu açıklamak gerekmektedir. Teknik düzenleme, ÜGTDK m 3/1 (n)’ye göre, “idari hükümler de dâhil olmak üzere, ürünün niteliğini, işleme veya üretim yöntemlerini veya bunlarla ilgili terminoloji, sembol, ambalajlama, işaretleme, etiketleme veya uygunluk değerlendirme işlemlerini tek tek veya birkaçını ele alarak belirleyen uyulması zorunlu mevzuat” olarak tanımlanmaktadır. Teknik düzenlemeler, genel olarak, “ürünün tanımı, içerdiği riskler, sahip olması gereken asgari güvenlik şartları, uygunluk değerlendirme prosedürleri” gibi hususları içerir. Bu bağlamda, Tıbbi Cihazlar Yönetmeliği, Yapı Malzemeleri Yönetmeliği, Oyuncak Güvenliği Yönetmeliği, Tıbbi Cihazların İthalat Denetimi Tebliği gibi birçok teknik düzenleme bulunmaktadır.

Üreticinin sorumluluğu bakımından teknik düzenlemelerin önemi büyüktür, çünkü, bir ürün teknik düzenlemedeki güvenlik standardını taşımıyorsa, hatalı bir üründür[144]. Ancak şu hususu da vurgulamak gerekir ki, bir ürünün teknik düzenlemelere uygun olması, o ürünün hatalı olmadığı anlamını taşımaz. Bu sadece üretici lehine bir karine doğurur, çünkü bu düzenlemeler ürün güvenliğine ilişkin asgari standartları belirlemektedir ve elbette ki üreticilerin daha yüksek güvenlik seviyesi içeren ürünler üretme olanağı bulunmaktadır. Dolayısıyla, daha yüksek bir güvenlik seviyesinde ürün üretebilmesi mümkünken, asgari seviyede kalan üreticinin hukuk kuralına uyduğunu iddia ederek sorumluluktan kurtulabilmesi amaca uygunluk taşımayacaktır[145]. Sonuç olarak, üreticinin salt teknik düzenlemeye uygun bir ürün ürettiğini ispatlayarak sorumluluktan kurtulmasının hakkaniyetli olmayacağı kanaatindeyiz[146]. Bu sebeple, üreticiyi sorumluluktan kurtaran bu imkânın nispeten “dar” yorumlanması ve üreticinin sorumsuzluğunun “adi karine” olarak değerlendirilmesi gerektiği görüşündeyiz[147].

V. SONUÇ

            Günümüzde teknolojinin ve ekonominin gelişmesiyle kitlesel üretimin uygulanması piyasadaki ürünlerin sayısı ve çeşidinin artmasına neden olmuştur.  Bu gelişmeler sonucunda riskli ürünlerin de piyasaya girmesi söz konusu olmuştur.

Reklamlardaki ve pazarlama sistemlerindeki gelişmeler nedeniyle kullanıcıları korumak zorlaşmıştır. Ürün sorumluluğu ile ilgili sorunlara çözüm getirilmesi için özel bir Kanun yapılması yolu seçilmiştir ve 85/374 sayılı Avrupa Birliği Direktifi’nde temel alınan üreticinin kusursuz ürün sorumluluğu bu yasada benimsenmiştir. 7223 sayılı ÜGTDK.’da ürün sorumluluğu yanında ürün güvenliği konusunda da güvenli ürünlerin üretilmesini sağlamak, piyasayı gözetleme ve gerekli denetlemeleri yapmak, yetkili kuruluşların görev ve yetkilerini belirlemek ve yaptırımları belirlemek hedeflenmiştir. Doktrinde ürün güvenliği ve ürün sorumluluğunun ayrı yasalarda düzenlenmesinin daha uygun olacağı düşüncesi kanımızca haklı olarak ifade edilmiştir.

 7223 sayılı ÜGTDK.’nın getirdiği sorumluluk sistemi ürünün sebep olduğu zararlardan dolayı öncelikle üreticinin ve ithalatçının kusursuz ve müteselsilen sorumlu olmasına dayanmaktadır. Böylece üretici kusuru olmadığını ispat edemediği durumda sorumlu olacaktır.

 Üreticiden veya ithalatçıdan tazminat talep edecek kişiler, sadece tüketiciler değildir, nihai olarak ürünü kullanan kişiler ve zarar gören üçüncü kişiler de kapsam içindedir. Üreticiden veya ithalatçıdan ürün tazminatı talep edebilmek için zarar görenin üründeki hatayı, zararı ve hata ile zarar arasındaki uygun nedensellik bağını ispat etmesi gerekir. Üreticinin veya ithalatçının tazminat sorumluluğunu sınırlayan veya kaldıran sorumsuzluk anlaşması yapması yasaktır.

Üreticinin sorumluluğu kusur esasına dayanmamakla beraber, bazı hâllerde üreticiye sorumluluktan kurtulma olanakları tanınmıştır. Üreticinin ileri sürebileceği savunmalar ÜGTDK.’nın 21.maddesinde düzenlenmiştir. Sorumluluktan kurtulma sebeplerinden ilki “ürünün üretici tarafından piyasaya sürülmemiş olduğunun” ispatını içermektedir. Ürünün piyasaya arzı, ürünün üreticinin iradesi doğrultusunda onun hâkimiyet alanından çıkarak sürüm ve dağıtım zincirine dahil edilmesidir. Kanun koyucunun, bu düzenlemeyi yapmasındaki amacın, gelişim sürecindeki ürünlerin piyasaya sunulmaması şartıyla, bu malların sebep olduğu zararlardan dolayı üreticileri ağır bir sorumluluktan kurtarmak olduğu kanaatindeyiz.

Üreticinin ikinci kurtuluş imkânı, üreticinin, “uygunsuzluğun dağıtıcının veya üçüncü bir tarafın ürüne müdahalesinden veya kullanıcıdan kaynaklandığını” ispat etmesi yoluyla söz konusu olabilecektir. Bu olasılıkta, ürün üretici tarafından piyasaya sürülmüştür, ancak üründeki hata kendisinden kaynaklanmamaktadır.

Üretici açısından üçüncü kurtuluş imkânı, üreticinin, “üründeki uygunsuzluğun, teknik düzenlemelere veya diğer zorunlu teknik kurallara uygun olarak üretilmesinden kaynaklandığını” ispat etmesidir. Bazı ürünlerin, mevzuat gereği teknik düzenlemelere veya ulusal veya uluslararası standartlara olarak üretilmesi gerekir. Üreticinin, bu teknik düzenlemelere uyması sebebiyle üretilen ürünlerde hata meydana gelmesi halinde, üreticinin bu malın sebep olduğu zararlardan dolayı sorumluluğu söz konusu olmayacaktır. ÜGTDK.m.21/II(c) bendinde, üründeki uygunsuzluğun, teknik düzenlemelere veya diğer zorunlu teknik kurallara uygun üretilmesinden doğmasının sorumluluktan kurtuluş sebebi olması bazı sorunlar yaratabilir. Kanun koyucu tarafından “teknik düzenlemelere uygunluk” veya “ürün güvenliği mevzuatına uygunluk” üretici lehine getirilmiş “yasal karineler” olmasına rağmen, bunların aynı zamanda “üründeki uygunsuzluğa” sebep olmasının sorumluluktan kurtuluş sebebi olarak düzenlenmesi kanımızca pek isabetli olmamıştır.

Ürün sorumluluğunda üst sürenin ürünün piyasaya sürülmesinden itibaren on yıl olması durumunda uzun süre sonra ortaya çıkan zararların tazmini mümkün olmayacaktır. Bazı ürünler bakımından yeniden düzenleme yapılmasında yarar vardır. Her ne kadar ürün sorumluluğu ile ilgili düzenlemeler uygulamada zarar görenler için koruyucu olsa da teknolojideki gelişmelerin etkisiyle ürün güvenliği ve ürün sorumluluğu alanında yeniden başka koruyucu düzenlemeler yapılması ihtiyacı doğacaktır.

 

KAYNAKÇA   

AKÇURA KARAMAN, Tuba: Üreticinin Ayıplı Ürünün Sebep Olduğu Zararlar Nedeniyle Üçüncü Kişilere Karşı Sorumluluğu, Vedat Kitabevi, İstanbul 2008.

AKİPEK, Şebnem, Bedensel Zararların Tazmini Kapsamında Tüketici Hukuku Yönünden Ürün Sorumluluğu, Yeni Gelişmeler Işığında Bedensel Zararların Tazmini, Editörler: Av. Sema Uçakhan Güleç –Av. Prof. Dr. Necdet Basa Cilt II, Türkiye Barolar Birliği Yayınları (308), Ankara, 2016, s. 23-38.

AKİPEK, Şebnem: Madde 3, Milli Şerh, Editörler: Av. Hakan Tokbaş-Yrd. Doç. Dr. Özlem Tüzüner, İstanbul 2016, Aristo Yayınevi, s. 40-59.

AL, Dursun: 7223 Sayılı Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu ve Ürün ve Üreticinin Sorumluluğu, Terazi Hukuk Dergisi, 15(169), s.1802-1814.

ASLAN, İ. Yılmaz: Tüketici Hukuku Dersleri, Güncellenmiş 8. Baskı, Ekin yayınevi, Bursa 2021.

ATAMER, Yeşim M.: “Avrupa Topluluğu Hukukunda İmalatçının Sorumluluğu”, Tüketicinin Korunması Semineri (Editör: Ceylan, Ebru), Türkiye Adalet Akademisi yayınları, Ankara, 2007, s. 73-84 (atıf şekli: AB Hukuku).

ATAMER, M. Yeşim/KURTULAN GÜNER, Gökçe: Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu ile İmalatçının Sorumluluğu Konusu Türk Hukuku Açısından Çözülmüş Müdür? Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 70 (2), 2021, s. 543-588.

AYDOS, Oğuz Sadık: Ürün Sorumluluğu, Adalet yayınevi, Ankara 2009.

BAYSAL, Başak: Haksız Fiil Hukuku, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul 2019.

BAYSAL, Başak/YAVUZ, M. Selim/UYANIK, Murat: 7223 sayılı Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu ve İmalatçının Tazminat Sorumluluğu, https://blog.lexpera.com.tr/7223-sayili-urun-guvenligi-ve-teknik-duzenlemeler-kanunu-ve-imalatcinin-tazminat-sorumlulugu/(E.T. 1.10.2021)

CANPOLAT, Önder: Üretici ve Sorumluluğu, Ankara Barosu Dergisi 2013/2, s. 371-398.

CEYLAN, Ebru: 6502 Sayılı Yeni Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Getirdiği Düzenlemeler, Leges yayıncılık, İstanbul 2015.

CEYLAN, Ebru: Avrupa Birliği Hukukunda ve Türk Hukukunda Ürün Güvenliği, Bireyden Yapay Zekaya Sosyoekonomik Ve Kültürel Çalışmalar, Editörler: Tekmez Kulu - Hamza Kahriman, Akademisyen Kitabevi, Aralık 2021, s. 37-61 (atıf şekli :ürün güvenliği).

ÇELT, Damla Özden: Ürün Sorumluluğunda Yaşanan Güncel Gelişme: 7223 Sayılı Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu, Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Yıl 2021, 7(1), s. 73-114.

ÇINAR, Ömer: Avrupa Konseyi’nin 25.07.1985 Tarihli ve 85/374 Sayılı Yönergesi ve Ayıplı Malın Neden Olduğu Zararlardan Sorumluluk Hakkında Yönetmelik Hükümlerine Göre Ayıp Kavramı, İstanbul Ticaret Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 9(18), Güz 2010, s.135-151.

EREN, Fikret: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 25. Baskı, Yetkin yayıncılık, Ankara 2020.

ERLÜLE, Fulya: Yapımcının Sorumluluğu, 14(4) MÜHF-HAD, 2008, s. 303-340.

GÜMÜŞ, M. Alper: Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Şerhi, C. 1, Vedat kitabevi, İstanbul 2014.

HAVUTÇU, Ayşe: Türk Hukukunda Örtülü Bir Boşluk: Üreticinin Sorumluluğu, Seçkin yayınevi, Ankara, 2005.

JAEGER, Till/METZGER, Axel: Open Source Software (5. Baskı), C. H. BECK, Berlin 2020.

KANIŞLI, Erhan: Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu (ÜGTDK) Uyarınca Üreticinin Sorumluluğu. İstanbul Hukuk Mecmuası, yıl 2020 ,78(3), s. 1413-1468.

KARA, İlhan: İmalatçının Ürün Sorumluluğu, Yetkin yayıncılık, Ankara 2021.

KESER, Yıldırım: Ürün Sorumluluğu, Seçkin yayıncılık, Ankara 2021.

KIRCA, Çiğdem: Ürün Sorumluluğu, Batider yayını, Ankara, 2007.

KULAKLI, Emrah: Ürün Sorumluluğu ve Ayıp Kavramı, On iki Levha yayıncılık, İstanbul, 2009.

NOMER, Haluk N.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Gözden Geçirilmiş On Sekizinci Bası, Gözden Geçirilmiş, Genişletilmiş On Sekizinci Bası, Beta yayınevi, İstanbul 2021.

OĞUZER, Pelin: Avrupa Birliği ve Türk Hukukunda Üreticinin Sorumluluktan Kurtuluş Sebepleri, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı, İstanbul Yüksek lisans tezi, İstanbul 2015.

 ÖZ, Turgut: Üreticinin Sorumluluğu, İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2007, 6(2), s. 7-18.

ÖZSUNAY, Ergun, Türk Hukukunda Gerçek Bir Boşluk “Yapımcının Sorumluluğu”, BATİDER, X, 1979 ,97-158.

ÖZTAN, Bilge: İmalatçının Sorumluluğu, Turhan kitabevi, Ankara 1982.

PAKSOY, Meliha, Sermin/ARSLAN DEMİR, Gizem: “Üreticinin TBK M.71 Kapsamında Sorumlu Tutulması”, Sorumluluk Hukuku Seminerler 2016, Ed. Başak BAYSAL, İstanbul 2016, s.445-469.

POLAT, Cemre, Türk ve Avrupa Birliği Hukukunda Ürün Sorumluluğu, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 70(4), 2021, s. 973-1041.

TARMAN, Zeynep Derya: Türk Hukukunda İmalatçının Sorumluluğuna Genel Bakış, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, LXV(2), 2007, s. 299-316.

TİRYAKİ, Betül: Avrupa Konseyi ‘nin 25.7. 1985 Tarihli Direktifi’ne göre Üreticinin Sorumluluğunun Şartları ve Tüketicinin Korunması Mevzuatı ile Mukayesesi, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 55(2), 2006, s. 229-248.

ÜNAL, Akın/KALKAN, Arif: Türk Hukukunda Ürün Sorumluluğu Üzerine Olan ve   Olması Gereken Hukuka Dair Genel Düşünceler, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, 11(39), 2019, s. 45-82.

ZEVKLİLER, Aydın/ÖZEL, Çağlar: Tüketicinin Korunması Hukuku, Seçkin yayınevi, Ankara 2016.

 

Elektronik kaynak:

http://www.e-akademi.org/incele.asp?konu=AYIPLI%20MAL%20VEYA%20H%DDZMET%20SEBEB%DDYLE%20T%DCKET%DDC%DDN%DDN%20U%D0RADI%D0I%20ZARARLARDAN%20SORUMLULUK&kimlik=1128408673&url=makaleler/oarbek-1.htm (E.T.:17.06.2022)

 

 


[1] Prof. Dr., İstanbul Aydın Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk Anabilim Dalı, ebruceylan@aydin.edu.tr, ORCİD : 0000-0002-1618-0128.

[2] Dr. Öğr. Üyesi, İstanbul Aydın Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Adalet Meslek Yüksekokulu Öğretim Üyesi, kamalaaslanova@aydin.edu.tr, ORCID: 0000- 0002-4951-4163.

[3] RG.12.03.2020/31066.

[4] AYDOS, Oğuz Sadık: Ürün Sorumluluğu Ankara, Adalet yayınevi, 2009, s. 30 vd; KESER, Yıldırım: Ürün Sorumluluğu, Seçkin yayınevi, Ankara 2021, s. 90 vd.

[5] KESER, s.91.

[6] Bu sorumlulukta, ürün ön planda olduğu için ve 7223 sayılı Kanununda “ürün sorumluluğu” ifadesini kullandığı için bu ifadeyi tercih ettik.

[7] ÖZTAN, Bilge: İmalatçının Sorumluluğu, Turhan Kitabevi, Ankara 1982, s.1 ; KIRCA,  Çiğdem: Ürün Sorumluluğu, Batider yayınları, Ankara 2007, s. 190. s.1 vd.;   AKİPEK,  Şebnem: Bedensel Zararların Tazmini Kapsamında Tüketici Hukuku Yönünden Ürün Sorumluluğu, Yeni Gelişmeler Işığında Bedensel Zararların Tazmini, Editörler : Av. Sema Uçakhan Güleç –Av. Prof. Dr. Necdet Basa Cilt II, Türkiye Barolar Birliği Yayınları (308), Ankara, 2016, s.23 vd ; AYDOS, s. 76 vd.;  KANIŞLI , Erhan: Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu (ÜGTDK) Uyarınca Üreticinin Sorumluluğu. İstanbul Hukuk Mecmuası, yıl 2020, 78(3), s. 1413 vd.; ATAMER, Yeşim M.: “Avrupa Topluluğu Hukukunda İmalatçının Sorumluluğu”, Tüketicinin Korunması Semineri (Editör: Ceylan, Ebru), Türkiye Adalet Akademisi yayınları, Ankara, 2007, s. 73 vd.; ATAMER, M.Yeşim/KURTULAN GÜNER, Gökçe: Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu ile İmalatçının Sorumluluğu Konusu Türk Hukuku Açısından Çözülmüş Müdür?, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi  70(2), 2021 , s. 543 vd. ; ÇINAR, Ömer: Avrupa Konseyi’nin 25.07.1985 Tarihli ve 85/374 Sayılı Yönergesi ve Ayıplı Malın Neden Olduğu Zararlardan Sorumluluk Hakkında Yönetmelik Hükümlerine Göre Ayıp Kavramı, İstanbul Ticaret Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi,  9(18), 2010, s. 137; ÇELT, Damla Özden: Ürün Sorumluluğunda Yaşanan Güncel Gelişme, 7223 Sayılı Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu, Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Yıl 2021, 7(1), s. 73 vd.; TİRYAKİ, Betül: Avrupa Konseyi'nin 25.7.1985 Tarihli Direktifi'ne Göre Üreticinin Sorumluluğunun Şartları ve Tüketicinin Korunması Mevzuatı ile Mukayesesi, AÜHFD, 2006, 55(2), s. 230 vd.; ÜNAL,Akın/KALKAN, Arif: Türk Hukukunda Ürün Sorumluluğu Üzerine Olan ve Olması Gereken Hukuka Dair Genel Düşünceler, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, 11(39), 2019, s. 48;  TARMAN, Zeynep Derya: Türk Hukukunda İmalatçının Sorumluluğuna Genel Bakış, İstanbul Üniversitesi  Hukuk Fakültesi Mecmuası,  LXV(2), 2007, s. 300;  POLAT, Cemre: Türk ve Avrupa Birliği Hukukunda Ürün Sorumluluğu, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 70(4), 2021, s. 973 vd.

[8] ÖZSUNAY, Ergun: “Türk Hukukunda Gerçek Bir Boşluk: Yapımcının Sorumluluğu”, BATİDER, X(1), 1979, s. 143; ÖZTAN, s. 239; HAVUTÇU, Ayşe: “Türk Hukukunda Örtülü Bir Boşluk: Üreticinin Sorumluluğu”, Seçkin yayınevi, Ankara, 2005, s. 1 vd.

[9] KARA, İlhan: İmalatçının Ürün Sorumluluğu, Yetkin yayınları, Ankara 2021, s. 41 vd.

[10] GÜMÜŞ, M. Alper: Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Şerhi, C. 1, Vedat Kitabevi, İstanbul 2014, s. 1 vd.; ZEVKLİLER, Aydın/ÖZEL, Çağlar: Tüketicinin Korunması Hukuku, Seçkin yayıncılık, Ankara 2016, s.  43 vd.; ASLAN, İ. Yılmaz: Tüketici Hukuku Dersleri, Güncellenmiş 8. Baskı, Ekin yayınevi, Bursa 2021, s. 16 vd.

[11] RG. 08.03.1995/22221.

[12] RG. 14.06.2003/25137.

[13]  KIRCA, s.81; HAVUTÇU, s.115; AKİPEK, s. 37; ÜNAL/KALKAN, s.45; ÇELT, s. 81.

[14] AKÇURA KARAMAN, Tuba: Üreticinin Ayıplı Ürünün Sebep Olduğu Zararlar Nedeniyle Üçüncü Kişilere Karşı Sorumluluğu, Vedat Kitabevi, İstanbul 2008, s. 136.

[15]  KIRCA, s.35; TİRYAKİ, s. 229; ÜNAL/KALKAN, 48.

[16]  CEYLAN, Ebru: 6502 Sayılı Yeni Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Getirdiği Düzenlemeler, İstanbul 2015, Leges yayınları, s. 30 vd.

[17] RG.11.07.2001/24459.

[18] ÖZ, Turgut: Üreticinin Sorumluluğu, İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2007, 6(2), s. 7-18. s.  16.

[19] “Üretici, güvenli olmadığı tespit edilen ürünün kendisi tarafından piyasaya arz edildiğini veya ürünün güvenli olmaması halinin ilgili teknik düzenlemeye uygunluktan kaynaklandığını ispatladığı takdirde sorumluluktan kurtulur”.

[20] CANPOLAT, Önder: Üretici ve Sorumluluğu, Ankara Barosu Dergisi 2013/2, s.376 vd.; AKİPEK, s.37; HAVUTÇU, s.115; KIRCA, s.81; TARMAN, s.309 vd.

[21] RG. 12.03.2020 S. 31066.

[22]  CEYLAN, Ebru: Avrupa Birliği Hukukunda ve Türk Hukukunda Ürün Güvenliği, Bireyden Yapay Zekaya Sosyoekonomik Ve Kültürel Çalışmalar, Editörler: Tekmez Kulu - Hamza Kahriman, Akademisyen yayınevi, Aralık 2021, s. 37 vd.

[23]  KIRCA, s. 56 vd.; KARA, s. 54; ÜNAL/KALKAN, s. 45 vd.; ÇELT, s. 80; AL, Dursun: 7223 Sayılı Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu ve Ürün ve Üreticinin Sorumluluğu, Terazi Hukuk Dergisi, 15(169), s. 1803.

[24] ÇELT, s.80; ÇINAR, s.137.

[25] ZEVKLİLER/ÖZEL, s.63; ATAMER, AB Hukuku, s. 73 vd.

[26] Bu Direktif, Avrupa standartlarının oluşturulması ve genel güvenlik gereklerinin etkili ve tutarlı şekilde gerçekleştirilmesi amacıyla çıkarılmıştır. CEYLAN, Ürün Güvenliği, s. 43.

[27] ATAMER/KURTULAN GÜNER, s.  558; ÇELT, s. 86 vd.

[28]  NOMER, Haluk N., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Gözden Geçirilmiş On Sekizinci Bası, İstanbul 2021, s. 188, 189.

[29] NOMER, s.189.

[30] KESER, s.99.

[31] KESER, s.309.

[32] PAKSOY, Meliha, Sermin/ARSLAN DEMİR, Gizem, “Üreticinin TBK M.71 Kapsamında Sorumlu Tutulması”, Sorumluluk Hukuku Seminerler 2016, Ed. Başak BAYSAL, İstanbul 2016, s. 391.

[33] AKÇURA KARAMAN, s. 103, ÖZ, s. 8 vd.

[34] KESER, s. 287.

[35] KESER, s.107 vd.

[36] KESER, s.218 vd.

[37] ERLÜLE, s 338 vd.

[38] KESER, s.250.

[39] KESER, s.251.

[40] ATAMER/KURTULAN GÜNER, s.  558; ÇELT, s. 86 vd.; AL, s.1807 vd.

[41] ATAMER/KURTULAN GÜNER, s. 558; KARA, s.355 vd.

[42] Aynı fikirde KESER, s.62.

[43] Aynı fikirde KANIŞLI, s. 1432; KESER, s.62. Farklı fikirde ÇELT, s.90.

[44] KARA, s.304.

[45] KARA, s.359.

[46] ÜNAL/KALKAN, s.66; KARA, s.302.

[47] KESER, s.58; KARA, s.302.

[48] KARA, s.301.

[49] KANIŞLI, s.1432.

[50] Aynı fikirde KANIŞLI, s. 1432; ATAMER/KURTULAN GÜNER, s.553; KESER, s.62. Aksi görüşte POLAT, s.984 dn.50. POLAT, kanun koyucunun eşya “sözcüğünü eşya hukuku kavramı olarak kullanmadığını, taşınmazları dışlamanın mümkün olmadığını ve taşınmazların da ürün olarak kabul edilmesi gerektiğini” belirtmektedir.

[51] KANIŞLI, s.1431.

[52] KIRCA, s.194; AKÇURA KARAMAN, s.1288, HAVUTÇU, s.70-71; KANIŞLI, s.1433; KARA, s.293 vd.

[53]  KIRCA, s.195 dn. 878’deki yazarlar. ÜNAL/KALKAN, s.66; POLAT, s.988’de kanun koyucunun açıkça maddi varlıkları ürün kabul etmesi nedeniyle salt yazılımların ürün kavramına girmesinin yorum kurallarını zorlamak olacağını belirtmektedir ve ürün tanımının gayri maddi varlıkları kapsayacak şekilde genişletilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.  KESER, s.83’de salt yazılımlar ürün değildir, bir CD’de cisimleşmiş yazılım da ürün olmadığını belirtmektedir.

[54] AB Komisyonu Raporu, COM (2020) 64 final, 19.02.2020, 14.

[55] POLAT, s.997.

[56] KARA, s. 369.

[57] ATAMER/KURTULAN GÜNER, s.559; POLAT, s.995.

[58] KANIŞLI, s.1436; ÜNAL/KALKAN, s.54-57.

[59] POLAT, s.995.

[60]ÖZSUNAY, s.108 vd.; ÇELT, s. 92; ATAMER/KURTULAN GÜNER, s.565.

[61] KANIŞLI, s.1436.

[62] KARA, s. 312 vd.; ATAMER/KURTULAN GÜNER, s.563 vd.

[63] KARA, s.320 vd.

[64] ATAMER/KURTULAN GÜNER, s.559.

[65] Sadece “tüketicinin güvenliğe ilişkin makul beklentileri” ifadesinin kullanılması kanımızca isabetli değildir, çünkü ürünü kullanan tüketici olsun veya olmasın kullanıcı kavramının kapsamına girmektedir ve ortalama kullanıcı beklentisinin esas alınması gerekir.

[66] KANIŞLI, s.1435; ATAMER/KURTULAN GÜNER, s.560.

[67]  CEYLAN, Ürün Güvenliği, s. 37 vd.

[68] ATAMER/KURTULAN GÜNER, s. 563; CEYLAN, Ürün Güvenliği, s.37 vd.

[69] KANIŞLI, s.1438.

[70] KARA, s.315 vd.

[71] KARA, s. 312 vd; CEYLAN, Ürün Güvenliği, s. 37 vd.

[72] ATAMER/KURTULAN GÜNER, s.558; KANIŞLI, s. 1431 vd.; KESER, s.148.

[73] Fransız Medeni Kanun’u m. 1245-4 hükmünde de bu şekildedir.

[74] ÇELT, s.95.

[75] Aynı kanıda ÇELT, s. 97.

[76]  KIRCA, s.153; HAVUTÇU, s.84; ATAMER, s.79; TİRYAKİ, s.242.

[77] KARA, s. 379.

[78] KANIŞLI, s.1440.

[79] KIRCA, s. 163, 164; TİRYAKİ, s. 244; KANIŞLI, s. 1442; ATAMER /KURTULAN GÜNER, s.571.

[80] KESER, s.210.

[81] Bkz. Adalet Divanı kararları için KESER, s. 197.

[82]  AKÇURA KARAMAN, s.275 vd.; KANIŞLI, s.1442 dn.88.

[83] Bkz. KESER, s.103.

[84] Aynı kanaatte KARA, s.432.

[85] GÜMÜŞ, s. 30; AKİPEK, Şebnem Madde 3, Milli Şerh, Editörler: Av. Hakan Tokbaş-Yrd. Doç. Dr. Özlem Tüzüner, İstanbul 2016, s. 56; ZEVKLİLER/ÖZEL, s. 92.

[86] AKİPEK, s. 56.

[87] GÜMÜŞ, s. 30.

[88] KARA, s.377.

[89] KARA, s. 437.

[90] KANIŞLI, s.1426; ATAMER/KURTULAN GÜNER, s.548.

[91] ATAMER/KURTULAN GÜNER, s.548.

[92] Üretici: “Kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere tüketiciye sunulmuş olan mal ya da bu malların hammaddelerini yahut ara mallarını üretenler ile mal üzerine markasını, unvanını veya herhangi bir ayırt edici işaretini koyarak kendisini üretici olarak gösteren gerçek veya tüzel kişiyi” ifade eder.

[93] KANIŞLI, s. 1426.

[94] KANIŞLI, s. 1427.

[95] KARA, s.87 vd.

[96] KANIŞLI, s.1429.

[97] KARA, s.90.

[98] KANIŞLI, s.1428.

[99] KANIŞLI s.1430 dn.42’deki yazarlar.

[100] KIRCA, s.220-221.

[101] KARA, s.91.

[102] KESER, s. 185 vd.

[103] HAVUTÇU, s. 110.

[104] KANIŞLI, s. 1452.

[105] Bkz. POLAT, s. 999.

[106] FEE, Ruth / MAIRS, Jill, “The Impact of Product Liability Legislation on the Procurement of Pharmaceuticals within HPSS Trusts in Northern Ireland”, Challenges in Public Procurement: An International Perspective, Ed. Khi V. Thai, Armando Araujo, Rosalyn Y. Carter, Guy Callender, David Drabkin, Rick Grimm, Kirsten Jensen, Robert E. Lloyd, Cliff McCue, Jan Telgen, Florida, ABD, C.3, 2004, s. 291-314, Aktaran OĞUZER, Pelin, Avrupa Birliği ve Türk Hukukunda Üreticinin Sorumluluktan Kurtuluş Sebepleri, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı, İstanbul 2015, s. 112, naklen.

[107] OĞUZER, s. 111, naklen.

[108] AKÇURA KARAMAN, s. 38, 201; HAVUTÇU, s. 80.

[109] BAYSAL’a göre de, “üreticiye gelişim riski savunmasında bulunarak sorumluluktan kurtulma imkânı vermek, bir anlamda kusur sorumluluğuna yaklaşılması anlamına gelecektir”. bkz. BAYSAL, Başak, Haksız Fiil Hukuku, İstanbul 2019, s. 134; BAYSAL, Başak/YAVUZ , M. Selim /UYANIK , Murat : 7223 sayılı Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu ve  İmalatçının  Tazminat Sorumluluğu , https://blog.lexpera.com.tr/7223-sayili-urun-guvenligi-ve-teknik-duzenlemeler-kanunu-ve-imalatcinin-tazminat-sorumlulugu/( E.T. 1.10.2021).

[110] ATAMER/KURTULAN GÜNER, s.572.

[111] ERLÜLE, s. 331. Avusturya Ürün Sorumluluğu Kanunu §6’da piyasaya sürme, “girişimcinin ürünü, hangi hukuki sebebe dayandığı önem arz etmeksizin, bir başkasının hâkimiyet alanına sokması veya kullanımına bırakması” olarak tanımlanmıştır.

[112]bkz.http://www.e-akademi.org/incele.asp?konu=AYIPLI%20MAL%20VEYA%20H%DDZMET%20SEBEB%DDYLE%20T%DCKET%DDC%DDN%DDN%20U%D0RADI%D0I%20ZARARLARDAN%20SORUMLULUK&kimlik=1128408673&url=makaleler/oarbek-1.htm (E.T.:17.06.2022)

[113] AKÇURA KARAMAN, s. 341.

[114] Örnek için bkz. KANIŞLI, s. 1413-1468, s. 1444, naklen.

[115] HAVUTÇU,  s. 102.

[116] AYDOS, , s. 193.

[117] AYDOS, s. 196.

[118] AYDOS, s. 196.

[119] Direktif m. 7(a)'da yer alan savunma imkanına ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. HAVUTÇU, s. 102; ATAMER, AB Hukuku, s. 80-81; POLAT, , s. 973-1041.

[120] KULAKLI, Emrah, Ürün Sorumluluğu ve Ayıp Kavramı, On İki Levha yayıncılık, İstanbul 2009, s. 48.

[121] AYDOS, s. 198.

[122] POLAT, s. 1021.

[123] POLAT, s. 1021.

[124] POLAT, s. 1021-1022; hâkime, bir ürünün hatalı olup olmadığına karar verirken yol gösterici nitelikte olan kriterler için bkz. BAYSAL, s. 127.

[125] AYDOS, s. 199.

[126] HAVUTÇU, s. 108.

[127] ATAMER/KURTULAN GÜNER, kanun koyucunun Direktifteki ifadelerden ayrılmasının isabetli olmadığını, sorumsuzluk savunmasının hangi andan itibaren devreye gireceğinin açık olmadığını belirterek eleştirmektedir. ATAMER/KURTULAN GÜNER, s. 573.

[128] Benzer örnekler için bkz. HAVUTÇU, s. 103.

[129] ERLÜLE, s. 332; KANIŞLI, s. 1445; POLAT, s. 1021-1022.

[130] HAVUTÇU, s. 103.

[131] JAEGER, Till/METZGER, Axel, Open Source Software (5. Baskı). Berlin: C. H. BECK, 2020, s. 206–207.

[132] JAEGER/METZGER, s. 207.

[133] JAEGER/METZGER, s. 207.

[134] POLAT, s. 1023.

[135] ATAMER, s. 84.

[136] KANIŞLI, s. 1443.

[137] Üye devletlerin ulusal hukuklarındaki rücu hakkı saklıdır. bkz. Direktif m. 8(1).

[138] POLAT, s. 1022.

[139] POLAT, s. 1022, naklen.

[140] POLAT, s. 1022, naklen.

[141] EREN, Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 25. Baskı, Yetkin yayıncılık, Ankara 2020, s. 867.

[142] Aynı yönde bkz. POLAT, s. 1032.

[143] POLAT, s. 1023.

[144] HAVUTÇU, s. 79.

[145] HAVUTÇU, s. 79.

[146] HAVUTÇU, s. 104.

[147] Bu görüşün bir dayanağını da ÜGTDK m. 5/II hükmünde görebilmekteyiz. Hükme göre, “teknik düzenlemenin insan sağlığı ve güvenliği ile ilgili hükümlerine uygun ürün, aksi ispatlanana kadar güvenli kabul edilir. Zarar gören, örneğin teknik düzenlemenin bilim ve teknik gelişmelerin gerisinde kaldığını, yanlış olduğunu ya da ürüne ilişkin beklemekte haklı olduğu güvenliğin daha yüksek seviyede olduğunu ispatlayarak karineyi çürütebilir”. KANIŞLI, s.1446, dn. 103, naklen.