Bu makale 995 kez okundu.
ÖZET
1) Ülkemiz birkaç yıldır çok ağır ekonomik koşullar içinde bulunmakta, yüksek enflasyon nedeniyle paranın alım gücü olağanüstü düşmüş bulunmaktadır. Çalışanların bugün almakta oldukları çok düşük ücretler üzerinden yapılacak tazminat hesapları gerçek zararı karşılamayacaktır. Bu nedenle enflasyon koşullarına göre farklı bir hesaplama yapılması gerekmektedir.
2) Sonuçlanmış davalarda paranın ödenmesi gecikmişse, davalının teminat yatırarak istinafa ve temyize başvurması sonucu aradan birkaç yıl geçmişse, yüksek enflasyon ve paranın alım gücündeki aşırı düşüş nedeniyle, artık birkaç yıl önce mahkemece hüküm altına alınan tazminat tutarı gerçek zararı karşılamayacak; bunun güncellenmesi hak ve adalet ilkeleri gereği olacaktır.Yazımızda bunun nasıl yapılacağını anlatacağız.
3) Öte yandan dava öncesi veya dava sırasında yapılan ödemelerin, aradan birkaç yıl geçtikten sonra en son verilere göre hesaplanacak tazminat tutarından yasal faiz eklenerek düşülmesi de haksız sonuçlar doğuracaktır. O nedenle birkaç yıl önce davalı ödemeleri de enflasyon koşullarına göre güncellenmelidir.
I- ENFLASYON KOŞULLARINDA TAZMİNAT HESAPLARI
1- Tazminat hesaplarının “gerçek kazançlar” üzerinden yapılması gerekir.
Yargıtay’ın ilkeleşmiş kararlarına göre, ölüm ve yaralanma nedeniyle tazminat hesaplarının, beden gücü kaybına uğrayan kişinin veya ölen desteğin “gerçek kazançları” üzerinden yapılması gerekir.. Çünkü sorumlulardan istenecek tazminat onların “gerçek zararlarını” giderecek miktarda olmalıdır..
2- Gerçek kazançlar nedir ?
Gerçek kazançlar, kişilerin yaptıkları işe, eğitim düzeylerine, bilgi, beceri ve deneyimlerine,, uzmanlık, ustalık derecelerine, işyerinin ve yapılan işin özelliklerine göre aldıkları veya almaları gereken ücret ve kazançlardır.
Koşulsuz imzalanmış olsa dahi ücret bordoları, prime esas kazançlar ve vergi beyannameleri, gerçeği yansıtmıyorlarsa, bunlar tazminat hesabına esas alınamaz. İşverenler yüksek vergi ve sigorta primi ödememek için cret bordolarını asgari ücretler üzerinden veya daha düşük kazançlar üzerinden düzenlemiş olabilirler. Serbest meslek sahipleri ve tüccarlar vergi beyannamelerinde kazançlarını düşük göstermiş olabilirler.Böyle durumlarda söz konusu belgeler gerçek kazançları yansıtmamış olacaktır.
3- Olağan koşullarda gerçek kazançlar nasıl belirlenmektedir.
Yargıtay kararlarına göre:
- İlgili meslek kuruluşlarından eşdeğer (benzer) kazançlar sorulmaktadır.
- Aynı işkolundaki işyerlerinde aynı işi yapan işçilere ödenen ücretler örnek alınmaktadır.
- Çeşitli işyerlerinde uygulanan Toplu İş Sözleşmelerinden yararlanılmaktadır.
- İşçinin gerçek ücreti “elden” ödeniyorsa tanık dinletilmektedir.
- Gerçek ücret banka hesabına yatıyorsa, banka kayıtları dikkate alınmaktadır.
- Kişi kamuda çalışıyor olsaydı,, derece ve kademe karşılığı alabileceği maaşlar örnek alınmaktadır.
- TÜİK’in yayınladığı listelerden yararlanılmaktadır
- İnternet ortamında yayınlanan bazı mesleklere serbest piyasada ödenen ücretler bir ölçü olmaktadır.
4- Enflasyon koşullarında “gerçek kazançlar” ne olmalıdır.
a) Ülkemiz birkaç yıldır çok ağır ekonomik koşullar içinde bulunmakta, yüksek enflasyon nedeniyle paranın alım gücü olağanüstü düşmüş bulunmaktadır. Çalışanların bugün almakta oldukları çok düşük ücretler üzerinden yapılacak tazminat hesapları gerçek zararı karşılamayacaktır.
Bu nedenle tazminat hesabına esas “gerçek kazançlar”ın belirlenmesinde enflasyon koşulların ve paranın alım gücü dikkate alınmalı; enflasyon koşullarına göre farklı bir hesaplama yapılmalıdır.
b) Ülkemiz yıllarca yüksek enflasyon ve çok düşük alım gücüyle bugünkü ekonomik koşulları yaşayacak değildir. Nasılsa ilerde bur gün iyi bir yönetim ülkemizi bu ağır koşullardan kurtaracaktır.
c) Kaza sonucu yaralanan veya ölen kişi , yaşam boyu yoksulluk veya açlık sınırının altında ücret alacak değildir. İlerde ekonomi düzelecek, çalışma koşulları iyileştirilecek ve işçi hak ettiği ücretleri alabilecektir.
d) Günümüzde yaşadığımız yüksek enflasyon ve buna karşılık yoksulluk, hatta açlık sınırının altındaki ücretler üzerinden tazminat hesaplanması, hak ve adalet ilkelerine aykırı olacaktır.
Buna karşılık, kaza geçiren veya ölen işçinin tazminatının, günümüzde yürürlükte olan asgari ücretlere veya bunun biraz üzerinde aldığı ücretlere göre değil, en azından yoksulluk sınırının üstünde belirlenecek ücretler üzerinden hesaplanması hak ve adalet ilkelerine uygun olacaktır.
e) Tazminat hesabına esas alınacak ücret veya kazançlar, dört kişilik bir ailenin temel ve yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayabilecek miktarda olmalı; bu belirleme yapılırken çocuk sayısı, öğretim masrafları ve konut ihtiyaçları da dikkate alınmalıdır.
5- Enflasyon koşullarında “gerçek kazançlar” nasıl belirlenecektir
TÜİK’in belirlediği yoksulluk sınırları gerçeği yansıtmamaktadır. Bu nedenle, mahkemelerce, ticaret ve sanayi odalarından,meslek kuruluşlarından, sendikalardan, araştırma şirketlerinden “dört kişilik bir ailenin yoksulluk çekmeksizin geçinebileceği, çocuklarını okutabileceği,kirada ise kirasını ödeyebileceği” miktarda aylık kazançlarının ne olması gerektiği sorulmalıdır. Mahkeme, ekonomistlerden oluşan üç kişilik bir bilirkişi kurulu görevlendirip onlardan da görüş alabilir.
Böylece, enflasyon koşullarına göre belirlenecek bir kazanç unsuru üzerinden maddi tazminat hesabı yapıldığı takdirde, bedensel zarara uğrayan kişinin veya ölenin desteğinden yoksun kalanların “gerçek zararları” belirlenmiş olacak; zarar görenler hak ettikleri manevi tazminatı almış olacaklardır.
6- Enflasyon koşullarında tazminat hesapları nasıl yapılmalıdır
a) Haksız fiil veya hukuka aykırı bir olay sonucu yaralanıp beden gücü kaybına uğrayan kişinin veya ölenin desteğinden yoksun kalanların maddi tazminat hesapları iki aşamalı yapılmaktadır.aksız fiil vHa
Birinci aşama tazminat hesabına esas kazançların belirlenmesi,
İkinci aşama tazminatın hesaplanmasıdır.
Birinci aşama da ikiye ayrılmaktadır. Önce tazminat hesabına esas “işlemiş dönem” kazançları belirlenecek; daha sonra hesaplamanın yapıldığı tarihte bilinen ve belirlenebilen en son kazanç unsuru birim alınarak kişinin aktif dönem süresi kadar “işleyecek dönem” zarar hesabına esas kazançlar belirlenecektir.
Haksız fiil veya hukuka aykırı bir olay sonucu yaralanan ve beden gücü kaybına uğrayan kişi, sakatlığına rağmen çalışmasını sürdürmüşse, işçi ise ve gerçek ücretleri bordrolarda gösterilmiyorsa veya serbest meslek sahiplerinin ve ticari faaliyette bulunanların defterleri ve vergi beyannameleri gerçek kazançlarını yansıtmıyorsa, olağan koşullarda yukarda açıklanan yöntemlerle tazminat hesabına esas işlemiş ve işleyecek dönem kazançları belirlenecektir.
Kişi ölmüşse, eğer yaşasaydı, olay tarihinden hesaplamanın yapıldığı tarihe kadar işine,yaşına, mesleğine ve kıdemine göre alabileceği ücretler veya elde edeceği kazançlar, gene yukarda “olağan koşullarda gerçek kazançların belirlenmesi” başlıklı bölümde açıklanan yöntemlerle, tazminat hesabına esas işlemiş ve işleyecek dönem kazançları belirlenecektir.
b) Ancak, enflasyon koşullarında tazminat hesabına esas kazançların, yukarda açıklanan yöntemlerle belirlenmesi yeterli olmayacaktır. Çünkü, olay tarihinden tazminat hesabının yapıldığı tarihe kadar, enflasyondaki yükseliş ve paranın alım gücündeki düşüş nedeniyle, olağan koşul yöntemlerine göre belirlenen ücretler ve kazançlar “gerçek zararı” ortaya koyamayacaktır.
O halde ne yapmalı ? Bu konuda yaygın olan uygulama, hesaplaması kolay olan “Dolar” bazında değerlendirme yapılmasıdır. Bu yöntemle olay tarihinden hesap tarihine kadar her yıl için ayrı ayrı “paranın alım gücündeki” düşüşler belirlenebilecek; bunlar tazminat hesaplama tarihindeki “Dolar kuru” ile çarpılarak tazminat hesabına esas kazançlara güncellik kazandırılacaktır.
Söylediklerimizi bir hesaplama örneğiyle açıklığa kavuşturalım.
Diyelim ki 2021 yılı Mayıs ayında yaralanmalı bir trafik kazası olmuş ve açılan davada tahkikat aşaması tamamlandıktan sonra 2025 yılında bilirkişi atanıp tazminat hesabı yaptırılacaktır.
Bilirkişi önce 2021 yılı olay tarihi ile 2025 yılı hesaplama tarihi arası (5) yıllık
“işlemiş dönem” zarar hesabına esas kazançları belirleyecek; bunu yaparken enflasyon koşullarını ve “paranın alım gücündeki” düşüşü dikkate alarak 2025 öncesi (4) yılın kazançlarını “güncelleyecek” ve şöyle iki tablo oluşturacaktır:
Tablo: 1- TL kazançların Dolara çevrilmesi
Yıl |
Kazanç TL. |
USD kuru |
Kazanç USD |
2021 |
10.000 |
8,26 |
1.210,65 |
3022 |
15.000 |
15,61 |
960,92 |
2023 |
20.000 |
21,36 |
936,33 |
3024 |
25.000 |
32,30 |
773,99 |
2025 |
30.000 |
40,36 |
743,31 |
T o p l a m |
4.625,20 |
Tablo: 2-Yukarda Dolara çevrilen kazançların 2025 yılı Dolar kuruna göre güncellenerek Türk Lirasına çevrilmesi :
Yıl |
Kazanç USD |
USD kuru |
Güncelleme TL. |
2021 |
1.210,65 |
40,36 |
48.852.00 |
3022 |
960,92 |
40,36 |
38.783.00 |
2023 |
936,33 |
40,36 |
37.790,00 |
3024 |
774,00 |
40,36 |
31.239.00 |
2025 |
743,31 |
40,36 |
30.000,00 |
T o p l a m |
186,6664,00 |
Bizim bu önerilerimizi yargının kabul etmesi oldukça zor olacak ise de, bir yandan akademisyenler, bir yandan avukatlar, adalet ve hakkaniyet ilkelerinden söz ederek ısrarla savunurlarsa, belki yüksek mahkemelerce benimsenebilir. Böylece enflasyon koşullarında haksız sonuçların önü alınabilir.
II- SONUÇLANMIŞ DAVALARDA GEÇ ÖDEMENİN GÜNCELLENMESİ
1- Sonuçlanmış davalarda ödeme gecikmişse, tazminat, enflasyon oranında güncellenmelidir.
a) Paramızın değeri ve alım gücü hızla eriyor. Bu durumda birkaç yıl önce, hatta bir yıl önce sonuçlanan davada hükmedilen tazminat tutarı, gerçek zararı karşılamayacaktır.
Bunu somut bir örnekle gösterelim:
- Tazminat davası 2021 yılında sonuçlanmış, 600.000 TL. tazminata hükmedilmiştir. Davacı ilamı icraya koymuş, ancak davalının istinafa ve temyize başvurması, bunu yaparken icra dosyasına teminat mektubu koyması nedeniyle, davacı, kanun yolları süresince icradaki parayı tahsil edememiştir. Bu arada Yargıtay’ın ilk başvuruda bozma kararı vermesi, davanın yeniden görülmesi, ikinci temyiz başvurusu üzerine dosyanın uzun süre Yargıtay’da kalması, sonuçta onanmasıyla, ilk karar tarihinden bu yana tam (5) yıl geçmiş; davacı ancak (5) yıl sonra icradaki parayı tahsil ed€bilmiştir. Tahsil edilen miktar 600.000 TL. tazminatın birikmiş yasal faizi ile birlikte toplamı 700.000 TL. olmuştur.
Şimdi bu tahsil edilen faiziyle birlikte 700.000 TL. davacının gerçek ararını karşılamış mıdır. Elbette hayır. Aradan geçen (5) yılda paranın alım gücü olağanüstü düşmüştür.
Bu nedenle 600.000 TL. ve faiziyle birlikte 700.000 TL. tazminatın enflasyon ve paranın alım gücü oranında “güncellenmesi” hak ve adalet ilkeleri gereği olacaktır.
b) Enflasyon ve paranın alım gücü oranında “güncelleme” nasıl yapılmalıdır?
Yukarda “işlemiş dönem” kazançlarının güncellenmesi bölümünde açıkladığımız ve örneklediğimiz gibi, ABD Doları üzerinden değerlendirme yapılması kolay ve gerçekçi bir yöntem olacaktır. Bunu iki aşamada yapacağız ve sonrasında davacıya ödenmesi gereken gerçek zararı göstereceğiz.
Birinci aşama:
Yukardaki örnekte , davanın sonuçlanmasından (5) .yıl sonra tahsil edilebilen (faiziyle birlikte) 700.000 TL’yı davanın sonuçlandığı tarihteki 8.26 TL kur üzerinden Dolara çevirelim:
700.000 TL. / 8,26 = 84.745 Dolar
İkinci aşama:
Mahkemece (5) yıl önce hüküm altına alınan 600.000 TL’nın, faiziyle birlikte 700.000 TL’nin karşılığı 84.745 Doları, 2025 yılında en son 40,36 TL. Dolar kuru ile çarparak Türk Lirasına çevirelim.
84.745 Dolar x 40,36 = 3.420.000 TL.
Aradaki fark ne kadar büyük görüyorsunuz.
c) Yukardaki sonuçlara göre, davacının gerçek zararını karşılamak üzere, ne kadar tazminat ödenmelidir
Yukarda en son Dolar kuru üzerinden yaptığımız hesaplama sonucu Türk Lirası olarak belirlediğimiz tazminat tutarından, icradan tahsil edilen 700.000 TL’ sını düşelim:
2.333.615 - 700.000 = 1.633.615 TL.
Burada sorun şu: Bu parayı kim ödeyecektir ?
2- Güncellenen parayı kim ödeyecek ve bunun hukuki gerekçesi ne olacaktır.
Yüksek enflasyon ve paranın ödeme gücündeki olağanüstü düşüş nedeniyle tazminat ve alacağın “gerçek zararı” karşılayamaz hale gelmesi üzerine, yukarda örneklerle gösterdiğimiz yöntemlerle “güncelleme” sonucu belirlenen tazminat tutarını kim ödeyecek ve bunun hukuksal dayanağı ne olacaktır ?
Bu konuda çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Önce bunların neler olduğunu görelim, daha sonra kendi görüşlerimizi açıklayalım:
a) Kimileri buna “munzam zarar” demiştir. Çünkü, dava sonuçlanıp ilam icraya konulduktan sonra, davalı borcunu hemen ödemeyip icra dosyasına teminat mektubu koyarak ödemeyi (5) yıl geciktirmiş: bunun sonucu paranın alım gücündeki aşırı düşüş nedeniyle, davacının (5) sonra tahsil edebildiği tazminat tutarı, günümüz koşullarında “gerçek zararı” karşılayamaz hale gelmiştir.
Bu haksızlığın giderilmesi için, (5) yıl önce ödenmesi gereken tazminatın, enflasyon ve paranın alım gücü oranında “güncellenmesi” önerilmiş; davalının (5) önce ödemediği paranın onun malvarlığında çoğalmaya ve buna karşılık davacının (5) yıl önce alım gücü yüksek parayı zamanında alamamış olmasının onun malvarlığında eksilmeye neden olduğu gerekçesiyle, davalının “güncellenmiş” tazminat tutarını davacıya ödemesi gerektiği savunulmuştur.
Munzam zarar görüşüne şöyle karşı çıkılabilir: Davalı kanun yollarına başvurma hakkını kullanmıştır. Davanın bunca uzaması, makul sürede sonuçlanmamış olması onun kabahati değildir. O halde davacı davanın “makul sürede” sonuçlanmamış bulunması nedeniyle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmalı; ondan önce de Adalet Bakanlığı Tazminat Komisyonu’ndan tazminat istemeli, .diyenler olabilir.
Bunu diyenler şunları bilmelidirler: Davaların “makul sürede” sonuçlanmamış olması nedeniyle gerek Anayasa Mahkemesi’ Bireysel Başvuru kararlarında hükmedilen tazminat tutarları, gerek ondan önce Tazminat Komisyonu’na başvurularda önerilen tazminat miktarı, gerçek zararı karşılamaktan çok uzaktırlar. Ayrıca bunların enflasyon koşullarıyla ilişkilendirilmesi de yanlıştır.
b) İkinci hukuksal gerekçe arayışında önerilen “hizmet kusuru” nedeniyle” Devletin tazminat sorumluluğudur. Bu konuda “Dava, tarafların kusuru ve savsaması olmaksızın, yargının yavaş işlemesi nedeniyle “makul sürede” sonuçlanmamışsa, “hizmet kusuru” nedeniyle Adalet Bakanlığı’ndan tazminat istenebilir mi” diye sorulmaktadır.
Biz de şunu soruyoruz: Anayasa’nın 138.maddesine göre
Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.
Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.
Anayasa’nın bu hükmüne göre, Adalet Bakanlığına karşı “hizmet kusuru” nedeniyle dava açılamayacağı düşüncesindeyiz.
Bir de şunu araştıralım: Davayı “makûl sürede” bitirmeyen hakimlere karşı veya haklı bir neden olmaksızın bozma veya onama kararını “makûl sürede” vermeyip, dosyayı
uzun süre arşivde tutan ve bir an önce yerel mahkemeye göndermeyen Yargıtay üyelerine karşı “hizmet kusuru” nedeniyle tazminat davası açılabilir mi ?
Bunun da mümkün olmadığı açıktır.
3- Bize göre, enflasyon oranında güncellenen tazminatın davalıdan istenmesinin hukuksal nedeni
Güncellenen para ne munzam zarardır, ne de davaların “makul sürede” sonuçlanmamış olmasından dolayı hizmet kusurudur. Bu, yüksek enflasyon koşulları ve paranın alım gücündeki olağanüstü düşüş ve bu koşullarda paranın geç ödenmesi nedeniyle doğan kendine özgü bir zarar türü olup, mahkemenin hükmettiği tazminatı, kanun yollarına başvurmada haklı olsa bile, davalının ödemek zorunda olduğu borçtur. Çünkü davacının gerçek zararı, mahkemenin karar verdiği tarihteki tazminat tutarı değil, yıllar sonra ödenecek olan tazminat tutarıdır.
Bunun mantıklı açıklamasını şöyle bir örnekle açıklayabiliriz:
Eğer davacı kazadan hemen sonra dava açmamış olup da, çeşitli nedenlerle ve uzun zamanaşımı sürelerine güvenerek, yıllar sonra, örneğin 2023 yılında dava açmış olup da 2025 yılında en son tazminat unsurlarına ve en son kazançlara göre tazminat hesaplanmışsa, bu, günün koşullarına uygun bir sonuç alacaktır.
Fazla ayrıntılara girmeden şöyle bir hesaplama örneği verelim:
2025 yılı işçi ücretleri ortalama 30.000 TL. civarında olup, beden gücü kaybına uğrayan işçinin, aşağıdaki hesap unsurlarına göre tazminatının ne miktar olacağını görelim.
Hesap unsurları:
Davalının kusuru: % 75
Davacının beden gücü kayıp oranı: % 42
Zarar süresi: 26 yıl
En son kazanç: 30.000 TL.
Tazminat hesabına esas 26 yıllık kazançlar:
30.000 TL.x 12 x 26 yıl = 9.360.000 TL.
Tazminat hesabı:
9.360.000 x % 75 Kusur x % 42 Güç kaybı = 2.948.400 TL.
Aynı örneği , davanın 2018 yılında açılmasına ve tazminat hesabının 2021 yılında yapılmasına ve aynı yıl davanın sonuçlanmış olmasına göre hesaplayalım:
2021 yılında asgari ücret 2.557,59 TL. idi. O tarihlerde ortalama işçi ücretlerinin 5.000 TL. olduğunu kabul edelim.. Buna göre tazminat hesabı sonucu şöyle olacaktır:
5.000 x 12 x 26 yıl = 1.560.000 TL.
1.560.000 x % 75 Kusur x % 42 Güç kaybı = 491.400 TL.
Aradaki olağanüstü farkı görüyorsunuz. Şimdi bu 491.400 TL. tazminatı birikmiş faiziyle birlikte 600.000 TL. olarak alalım. Aradan (4) yıl geçtikten sonra 2025 yılında ödendiğini varsayalım. Bu haksız ve adaletsiz bir sonuç olmayacak mıdır ?
O halde bunu şöyle güncellemeliyiz.
600.000 TL. / (4) yıl önceki Dolar kuru 8,26 = 72.639 Dolar
2025 Mayıs ayında 40,36 olan Dolar kuruna göre Türk Lirası karşılığı:
72.639 Dolar x 40,36 = 2. 931.347 TL.
Görüldüğü gibi, davanın uzayıp tazminat hesabının 2025 yılında yapılması durumunda tazminat tutarı : 2.948.400 TL.
2021 yılında hesaplanan 491.400 TL tazminatın güncellenmiş tutarı 2. 931.347 TL.
olmasına göre, güncellemenin ne kadar haklı ve gerekli olduğu kabul edilecektir.
III- DAVA ÖNCESİ ÖDEMELERİN GÜNCELLENMESİ
1- Dava öncesi ödemelerin “güncellenerek” tazminattan düşülmesinin gerekliliği
a) Yukardaki bölümlerde yaptığımız değerlendirmeler davacı yararına idi. Bu kez davalı yararına değerlendirmeler ve hesaplamalar yapacağız.
Davalı, dava öncesi bir miktar ödeme yapmış olabilir. Çoğunlukla trafik kazalarında sigorta şirketleri “yetersiz “ ödemeler yapmakta; bunlar Yargıtay kararlarında öngörülen yöntemlerle “güncellenerek” tazminattan düşülmektedir.
b) Dava öncesi (yetersiz) ödemelerin enflasyon koşullarında tazminattan nasıl düşülmesi gerektiği konusuna girmeden önce, Yargıtay’ca kabul edilen “güncelleme” yöntemlerinin neler olduğunu görelim.
Yargıtay eski kararlarında (bizce doğru olarak) ödemenin yapıldığı tarihteki hesap unsurlarına göre davacının zararının ne oranda giderildiğinin belirlenmesini; dava sırasında en son verilere (hesap unsurlarına) göre hesaplanan tazminattan, dava öncesi ödemenin zararı giderme oranı kadar indirim yapılmasını uygun görmekte idi ve bu hakça bir çözümdü.
Daha sonra Yargıtay bu görüşünü değiştirdi. Dava öncesi ödemelere “yasal faiz” eklenerek, dava sırasında en son verilere göre hesaplanan tazminattan düşülmesini uygun buldu. alen sürdürülen bu uygulama naksız H Halen sürdürülen bu uygulama haksız sonuçlar yaratmaktadır…
Bu nedenle Yargıtay, derhal önceki yönteme dönmeli; yani dava öncesi ödeme yapıldığı tarihteki hesap unsurlarına göre davacının zararının ne oranda giderildiği belirlenip, dava sırasında en son verilere (hesap unsurlarına) göre hesaplanan tazminattan belirlenen “oranda” indirim yapılmalıdır.
2- Dava öncesi ödemeler, enflasyon koşullarında nasıl güncellenmeli
Bu bölümden önceki Sonuçlanmış davalarda geç ödemenin güncellenmesi” başlıklı II.Bölümde açıkladığımız gibi, dava öncesi tazminat ödemeleri, enflasyon ve paranın alım gücü oranında güncellenmeli ve davanın son aşamasında en son verilere göre hesaplanan tazminattan düşülmelidir.
Tazminatın, hüküm tarihine en yakın tarihteki verilere ve en son kazançlara göre hesaplanacağı, bunun “gerçek belli iken varsayımlara dayanılamaz” kuralının bir gereği olduğu kabul edildiğine göre, buna koşut olarak, dava öncesi ödemelerin, ödendiği tarihteki para değeri gözetilerek değerlendirilmesi ve indirimin yapılacağı tarihteki enflasyon ve paranın alım gücü oranında güncellenip, en son verilere göre hesaplanan tazminat tutarından düşülmesi, böylece taraflar arasında bir denge sağlanması, haklarda eşitlik, hakkaniyet ve adalet ilkeleri gereği olacaktır.
3- Dava öncesi ödemelerin güncellenerek indirimi hesaplama örneği
a) Hesap unsurları:
Davalının kusuru: % 75
Davacının beden gücü kayıp oranı: % 42
Zarar süresi: 26 yıl
En son kazanç: 30.000 TL.
b) En son verilere göre tazminat hesabı:
Tazminat hesabına esas 26 yıllık kazançlar:
30.000 TL.x 12 x 26 yıl = 9.360.000 ,00 TL.
Tazminat hesabı:
9.360.000,00 x % 75 Kusur x % 42 Güç kaybı = 2.948.400,00 TL.
c) Dava öncesi ödemenin güncellenmesi
Dava öncesi 2021 yılında ödenen 250.000 TL.yı güncelleyelim:
Önceki bölümlerde yaptığımız gibi, ödeme tarihindeki kur üzerinden ödeme tutarını Dolara çevirelim:
250.000 TL. / 8.26 Dolar kuru = 30.266,00 Dolar
Şimdi de, (4) yıl önce ödenen bu parayı, 2025 yılında en son bilinen 40,36 Dolar kuru Türk Lirasına çevirerek güncelleyelim:
30,266, 00 Dolar x 40,36 = 1.221.536,00 TL.
d) Dava öncesi ödemenin hesaplanan tazminattan düşülmesi
Dava öncesi ödemenin güncellenmiş tutarının, en verilere göre hesaplanan tazminat tutarından indirimi ile davalının ödeyeceği bakiye tazminat tutarı:
2.948.400,00 - 1.221.536 ,00 = 1.726.864,00 TL.
4- Dava öncesi ödemenin güncellenerek indiriminin haklı nedeni
a) Dava öncesi yapılan ödeme ile ödendiği tarihteki “paranın alım gücü oranında” davacının zararı giderilmiştir. O halde buna koşut olarak, yıllar sonra kural gereği en son verilere göre hesaplanan tazminattan,, dava öncesi “ödenen paranın alım gücü oranında” indirim yapılmalıdır.
b) Yargıtay, uzun yıllar boyunca, doğru ve hakça bir yöntem olarak, dava öncesi ödemenin “ne oranda zararı giderdiğinin” tespit edilip, en son verilere göre hesaplanan tazminattan “belirlenen oranda indirim yapılmasını” uygun görmüştü.
Uygulama şöyleydi:
Dava öncesi ödemenin “ne oranda” zararı giderdiğinin tespiti için, ödeme tarihindeki verilere göre tazminat hesaplanıyor, sonra ödenen miktarın “zararı karşılama oranı” belirleniyordu.
Dava öncesi ödemenin yapılmasından sonra açılan ve yıllarca süren davanın son aşamasında, en son verilere göre hesaplanan tazminat tutarından, dava öncesi ödemenin “zararı karşıladığı oranda” indirim yapılıyordu.
c) Yargıtay’ın uzun yıllar benimsediği ve daha sonra her nasılsa değiştirip “yasal faiz ölçüsünde” güncelleme yapılmasını istediği, haksız ve adaletsiz sonuçlar doğuran bozma kararlarını bir yana bırakarak, geçmişte “dava öncesi ödemenin zararı ne oranda giderdiğine” ve en son hesaplanan tazminat tutarından nasıl indirim yapıldığına ilişkin kararlarının uygulanmasına ilişkin, önceki bölümlerdeki hesap unsurlarını kullanarak, bir hesaplama örneği verelim:
Hesap unsurları:
Davalının kusuru: % 75
Davacının beden gücü kayıp oranı: % 42
Zarar süresi: 26 yıl
Dava öncesi ödeme tarihindeki kazanç:: 5.000 TL.
Dava öncesi ödeme tarihindeki verilere göre tazminat hesabı:
Tazminat hesabına esas 26 yıllık kazançlar:
5.000 TL.x 12 x 26 yıl = 1.560.000 ,00 TL.
Tazminat hesabı:
1.560.000,00 x % 75 Kusur x % 42 Güç kaybı = 491.400,00 TL.
Dava öncesi ödemenin zararı karşılama oranı:
Hesaplanan tazminat : 491.400,00 TL.
Ödenen tazminat : 250.00,00 TL.
Zararı karşılama oranı : % 51
Dava sırasında hesaplanan tazminattan ödeme oranında indirim:
Yukarda 3.no.lu bölümde en son verilere göre hesapladığımız tazminat tutarından, dava öncesi ödemenin zararı karşıladığı % 25 oranı üzerinden indirim yapılarak davalının ödeyeceği bakiye tazminat tutarı belirlenecektir.
En son verilere göre hesaplanan tazminat tutarından % 51 indirim tutarı:
2.948.400,00 x % 51 = 1.503.684,00 TL.
İndirim tutarının indirimi ile davalının bakiye borcu:
2.948.400,00 - 1.503.684,00 = 1.444.716,00 TL.
SONUÇ:
1- Dava öncesi ödemelerin enflasyon koşullarında “paranın alım gücü oranında” güncellenerek indirilmesine ilişkin yukarda yaptığımız hesaplama sonucu, davalının ödeyeceği bakiye tazminat tutarı 1.726.864,00 TL. olarak belirlenmişti.
2- Yargıtay’ın yıllar önce benimsediği, ödeme tarihindeki hesap unsurlarına göre, dava öncesi ödemenin “zararı ne oranda karşıladığı” yöntemine göre davalının ödeyeceği bakiye tazminat tutarı 1.444.716,00 TL. olarak belirlenmiş bulunmasına göre, arada pek önemli bir fark bulunmadığı görülmektedir.
3- O halde uygulamada, dava öncesi ödemelerin “güncellenerek” en son verilere göre hesaplanan tazminattan indirilmesi konusunda iki seçenek bulunmaktadır:
Birincisi, enflasyon koşullarında yapılacak hesaplamada, ödeme ve indirim tarihlerindeki “paranın alım gücü” gözetilmek suretiyle, ödeme tutarı Dolara çevrilip, daha sonra indirim tarihindeki Dolar kuru ile çarpılarak Türk Lirasına çevrilmek suretiyle “güncellenen” dava öncesi ödeme tutarı, son verilere göre hesaplanan tazminat tutarından indirilerek davalının bakiye borcu belirlenecektir.
İkincisi, Yargıtay’ın önceki kararlarıyla yargıda uzun yıllar uygulanan yöntemde, dava öncesi ödemenin yapıldığı tarihteki verilere göre tazminat hesaplanıp ödeme tutarının “zararı ne oranda karşıladığı”na ilişkin bir oran belirlenecek; dava açıldıktan yıllar sonra en son verilere göre hesaplanan tazminat tutarından ödeme oranında indirim yapılıp, davalının bakiye borcu belirlenecektir.
Hangi yöntem uygundur derseniz ikisi de diyeceğim ama, bence enflasyon koşullarında “paranın alım gününe” göre hesaplama yapılması daha uygun olacak;
Ülkemizde bugün yaşanmakta olan yüksek enflasyon ve ekonomik çöküş sona erip paramız değer kazandıktan sonraki olağan koşullarda, Yargıtay’ın yıllar önce terk etmiş olduğu ve mutlaka yeniden uygulamaya konulması gereken “ödeme tutarının zararı ne oranda karşıladığı” yöntemine göre hesaplama yapılmalıdır.