Menu

Arama Yapın

MARKA VE PATENT VEKİLLİĞİ SINAVINA HAZIRLIK EĞİTİMLERİNİ İNCELE!

Menu

Bu kitap, e-kitap formatında olduğu için 2,24 ağaç kesilmekten kurtarılmıştır.

E-Kitaplar

Tazminat ve Alacak Davalarında Güncel Sorunlar - III

  • Yayınevi: Aristo Yayınevi
  • Yazar: Çelik Ahmet ÇELIK
  • Sayfa Sayısı: 309
  • Yayın Tarihi: 26.02.2021
  • Baskı: 1
  • Tür: E-kitap
  • Basılı Olsaydı Fiyatı: 150,00
150,00 TL
60,00 TL

Bu kitap 2821 kez incelendi; 200 adet satıldı.

Kategoriler: Bütün Hukuk Kitapları, Tazminat Hukuku

Tazminat ve alacak davalarında yargıdaki olumsuzluklara, adalete erişimi güçleştiren hak arama engellerine karşı savaşmak, nelerin yanlış olduğunu göstermek amacıyla başlattığımız “güncel sorunlar” serisinin bu üçüncü kitabı.

Yasaların kimselere danışılmadan, kapalı kapılar ardında gizli gizli hazırlanıp, Torba Yasalara doldurularak yürürlüğe konulduğu; bir takım çevrelerin çıkarlarını korumak uğruna hukuk sisteminin alt üst edildiği; yüksek yargı organlarının birbirine aykırı kararlar verdiği; olgular gözlemlenmeden kurallar ve kuramlar oluşturulduğu; yanlışlığı görülmüş ve kanıtlanmış olan, maddi hukukun önünü kesen, hak aramayı zorlaştıran veya hak kaybına uğratan bir takım kalıplaşmış ve paslanmış biçimsel kurallardan vazgeçilemediği bir ülkede adalete erişim bunca zor olmamalıydı.

İşte bunlarla savaşmak için “güncel sorunlar” serisini başlattık.

***

Bu üçüncü serinin en başına, yargının bir türlü benimseyemediği, anlamını ve amacını kavramakta direndiği; bir takım hukuk çevrelerinin de nedense içlerine sindiremedikleri “belirsiz alacak davasına” ilişkin yeni sorunları koyduk. HMK 107.maddesinin 2’nci fıkrasında, 22.07.2020 gün 7251 sayılı Yasa’nın 7.maddesiyle yapılan değişikliği eleştirdik. 107. maddenin tümüyle nasıl düzenlenmesi gerektiğine ilişkin önerilerde bulunduk.

İkinci yazımızda, Anayasa Mahkemesi’nin KTK’nun 90.maddesine ilişkin iptal kararından sonra, trafik kazalarında ölüm ve bedensel zararlar nedeniyle tazminat davalarının bundan böyle nasıl görülmesi gerektiğini anlatmaya çalıştık.

Bunun hemen ardı sıra üçüncü yazımızda, Anayasa Mahkemesi’nin KTK’nun 92.maddesi (i) bendini iptal etmiş olmasının ne anlama geldiğini; bu iptalin, işleten ve sürücü yakınlarının sigortalardan tazminat isteme haklarıyla bir ilgisi olup olamayacağını araştırdık.

Dördüncü yazımız, bir türlü dengesini bulamayan manevi tazminatı bir kez daha ele almak, konuya değişik yönlerden bakmak oldu. Manevi tazminatın belirsiz alacak davası biçiminde açılabileceğini savunduk ve bu görüşe katılan pek çok usul hukukçusunun adlarını verdik, kaynak gösterdik. Yazının sonunda bir kez daha manevi tazminata ortak ölçü bulma arayışına girdik.

Beşinci yazımızda, her ücretsiz taşıma olayının hatır taşıması olarak nitelenmesinin yanlışlığını göstermeye ve hatır taşımalarına bir sınır koymaya çalıştık.  

Altıncı yazımız, bugüne kadar enine boyuna incelenmemiş ve yanlış uygulamalarla sürüp gelmiş yepyeni bir konu “tazminattan indirimler ve indirimlerde sıra” konusu oldu.

Yedinci yazımızda, trafik kazalarında görevli mahkeme konusunu ele aldık. Özellikle sigorta şirketlerine karşı açılan davalarda ısrarla ticaret mahkemelerinin görevli sayılmasının yanlışlığını göstermeye; işleten, sürücü, sigortacıdan oluşan ortaklaşa sorumlular arasında görevli mahkeme farkı olamayacağını; iki ticari araç çarpışsa dahi bunun ticari bir olay olmadığını; öte yandan ölüm ve bedensel zararlarda özel yasa Türk Borçlar Kanunu olduğundan ve zorunlu trafik sigortası ticari bir belge olmadığından, trafik kazaları nedeniyle tazminat davalarında tek görevli ve ortak mahkemenin asliye hukuk mahkemeleri olduğunu anlatmaya çalıştık.

Sekizinci yazımızda, yaşadığımız günlerin konusu olan “salgında iş kazaları ve meslek hastalıklarını” ele aldık; özellikle hekimlerin ve sağlık personelinin haklarını savunduk.

Dokuzuncu ve son yazımızda, trafik kazalarında suç kavramı üzerinde durduk; kaza ve kasıt kavramlarının bir arada olamayacağını, trafik kazalarının taksirli suçlar olduğunu; eğer bir motorlu araç birini öldürmek veya yaralamak “kastıyla” kullanılmışsa, bunun trafik kazası kabul edilemeyeceğini; bundan işletenin ve sigortacının sorumlu olmayacağını anlattık.

***

Bundan önceki kitabımızda dediğimiz gibi, sizlerden sorular geldiği sürece, sorunları biriktirip bu tür yazıları yazmayı ve yayınlamayı sürdüreceğim. Böylece ve birlikte, hak aramanın önündeki engelleri birer birer aşmaya çalışacağız; duvarları yıkıp, çitleri kaldırıp, dikenli telleri kesip, hukukun kötü kuşları gugukları kovalayıp, adalete erişimi sağlayacağız.

Bir kez daha haydi iş başına !

 

ÇELİK AHMET ÇELİK

Kadıköy, 18 Ocak 2021

 

Hukukçu - Yazar

Çelik Ahmet ÇELIK

  • Eğitim Sayısı 37
  • E-Kitap Sayısı 17
  • Eğitim Alan Kişi Sayısı 11636
  • E-Kitap Alan Kişi Sayısı 28771

Eğitmen Hakkında

Ellidokuz yıllık hukukçudur. Kabataş Lisesini ve İstanbul Hukuk Fakültesini bitirmiştir. Onbeş yıl kamuda çalıştıktan sonra, Baroya kaydolup avukatlık ve bilirkişilik yapmaya başlamış; çalışmalarını önceleri İş Hukuku, daha sonra Tazminat Hukuku alanında yoğunlaştırmıştır. Bilirkişiliğin sağladığı olanaklarla, mahkeme dosyalarından derlediği somut örnekleri bilgi birikimleriyle birleştirerek elde ettiği sonuçları araştırma yazıları adı altında yayınlamaya başlamış, daha sonra kitap yazmaya yönelmiştir. Bu çalışmalarının yoğunluğu nedeniyle ve  çıkar ilişkilerinden uzak kalmak isteğiyle avukatlık yapmamakta; böylece nesnel ve özgürce düşünüp yazabilme olanağını elde ettiği inancını taşımaktadır.

Çalışma ve araştırma alanı, ağırlıklı olarak insan zararlarıdır. Hakların en yücesi ve en fazla korunması gerekeni "yaşama hakkı" ve bunun özelinde "sağlıklı yaşama hakkı" olduğu inancıyla, olaylara, yalnız hukukun dar penceresinden bakmamakta, tüm toplumbilim dallarından yararlanmaya çalışmakta, özellikle felsefenin parlak ışıkları altında konuları incelemekte; kalıplaşmış ve değişmez din kuralları gibi bağlanıp kalınmış katı kurallara karşı çıkmakta; derlediği bilgileri ve araştırma sonuçlarını aklın ve bilimin süzgecinden geçirerek doğru bildiklerini yazıya dökmektedir.

Bugüne kadar yayınlanmış ikiyüze yakın araştırma yazısı ve oniki kitabı bulunmakta; ayrıca internet ortamında oluşturduğu “Tazminat Hukuku” sitesinden genç meslektaşlarını ücretsiz bilgilendirmeye çalışmakta; sık sık katıldığı konferanslarda, eğitim programlarında  uygulamada karşılaşılan sorunları tartışmaya açmaktadır.  

Ona göre, hukuk, bilim olmanın ötesinde toplum bilimlerinin uygulama alanıdır. Bu nedenle hukuk fakültelerinin birinci sınıflarında felsefe, sosyoloji, yöntembilim, dilbilim, uygarlık tarihi, ekonomi ve siyasal rejimler, genel kültür ve kompozisyon dersleri okutulmalı; yeterli derecede yabancı dil ile birlikte birinci sınıf dersleri hukuk eğitimine geçiş öncesinde "baraj" olmalıdır. İlk yıldan sonraki üç yılda hukukun temel bilgileri okutulmalı; daha sonra iki yıllık uzmanlaşma eğitimiyle (6) yılda hukuk eğitimi tamamlanmalıdır.

Hukuk, toplumun temeli olduğuna göre, hukukçular böylesine ağır ve sıkı bir eğitimle en nitelikli kişiler olarak yetiştirilmelidir.

Hukukçular öğrencilik yıllarından başlayarak, klasikleri okumaya başlamalı ve alt yapılarını oluşturmalı; meslek yaşamları boyunca da kitap okumayı sürdürmelidirler. İlk çağdan başlayarak tüm felsefeleri öğrenmeli; siyasal rejimleri, geçmişten bugüne toplumsal olayları, üretim-emek ilişkilerini bilmeli; insanı ve toplumları anlamak ve kavrayabilmek için bol bol (başta klasik) romanlar, öyküler, düşünce, deneme yazıları, anı kitapları okumalı; duygu ve düşüncenin imbikten çekilmişi şiirlerden asla uzak kalmamalı, tiyatro ve sinema başyapıtlarını tanımalı, güzel sanatların her dalıyla az veya çok ilgilenmelidirler.

Sosyal Medya


Ellidokuz yıllık hukukçudur. Kabataş Lisesini ve İstanbul Hukuk Fakültesini bitirmiştir. Onbeş yıl kamuda çalıştıktan sonra, Baroya kaydolup avukatlık ve bilirkişilik yapmaya başlamış; çalışmalarını önceleri İş Hukuku, daha sonra Tazminat Hukuku alanında yoğunlaştırmıştır. Bilirkişiliğin sağladığı olanaklarla, mahkeme dosyalarından derlediği somut örnekleri bilgi birikimleriyle birleştirerek elde ettiği sonuçları araştırma yazıları adı altında yayınlamaya başlamış, daha sonra kitap yazmaya yönelmiştir. Bu çalışmalarının yoğunluğu nedeniyle ve  çıkar ilişkilerinden uzak kalmak isteğiyle avukatlık yapmamakta; böylece nesnel ve özgürce düşünüp yazabilme olanağını elde ettiği inancını taşımaktadır.

Çalışma ve araştırma alanı, ağırlıklı olarak insan zararlarıdır. Hakların en yücesi ve en fazla korunması gerekeni "yaşama hakkı" ve bunun özelinde "sağlıklı yaşama hakkı" olduğu inancıyla, olaylara, yalnız hukukun dar penceresinden bakmamakta, tüm toplumbilim dallarından yararlanmaya çalışmakta, özellikle felsefenin parlak ışıkları altında konuları incelemekte; kalıplaşmış ve değişmez din kuralları gibi bağlanıp kalınmış katı kurallara karşı çıkmakta; derlediği bilgileri ve araştırma sonuçlarını aklın ve bilimin süzgecinden geçirerek doğru bildiklerini yazıya dökmektedir.

Bugüne kadar yayınlanmış ikiyüze yakın araştırma yazısı ve oniki kitabı bulunmakta; ayrıca internet ortamında oluşturduğu “Tazminat Hukuku” sitesinden genç meslektaşlarını ücretsiz bilgilendirmeye çalışmakta; sık sık katıldığı konferanslarda, eğitim programlarında  uygulamada karşılaşılan sorunları tartışmaya açmaktadır.  

Ona göre, hukuk, bilim olmanın ötesinde toplum bilimlerinin uygulama alanıdır. Bu nedenle hukuk fakültelerinin birinci sınıflarında felsefe, sosyoloji, yöntembilim, dilbilim, uygarlık tarihi, ekonomi ve siyasal rejimler, genel kültür ve kompozisyon dersleri okutulmalı; yeterli derecede yabancı dil ile birlikte birinci sınıf dersleri hukuk eğitimine geçiş öncesinde "baraj" olmalıdır. İlk yıldan sonraki üç yılda hukukun temel bilgileri okutulmalı; daha sonra iki yıllık uzmanlaşma eğitimiyle (6) yılda hukuk eğitimi tamamlanmalıdır.

Hukuk, toplumun temeli olduğuna göre, hukukçular böylesine ağır ve sıkı bir eğitimle en nitelikli kişiler olarak yetiştirilmelidir.

Hukukçular öğrencilik yıllarından başlayarak, klasikleri okumaya başlamalı ve alt yapılarını oluşturmalı; meslek yaşamları boyunca da kitap okumayı sürdürmelidirler. İlk çağdan başlayarak tüm felsefeleri öğrenmeli; siyasal rejimleri, geçmişten bugüne toplumsal olayları, üretim-emek ilişkilerini bilmeli; insanı ve toplumları anlamak ve kavrayabilmek için bol bol (başta klasik) romanlar, öyküler, düşünce, deneme yazıları, anı kitapları okumalı; duygu ve düşüncenin imbikten çekilmişi şiirlerden asla uzak kalmamalı, tiyatro ve sinema başyapıtlarını tanımalı, güzel sanatların her dalıyla az veya çok ilgilenmelidirler.


FORMÜL:

 

Kitabın Sayfa Sayısı / 2 x 1000 / 69000 = 1000 adet basılan bir kitap için kesilen ağaç sayısı

 

 

Kağıt yapımında, genellikle iğne yapraklı ağaçlardan Ladin ve Çam ağaçları kullanılmaktadır. Çoğunluk çam ağacına aittir.

 

Dünya çapında her gün 80.000 ila 160.000 ağaç kesilmekte ve kağıt endüstrisinde kullanılmaktadır. Ormanlar yok edilmekte, küresel ölçekte iklim değişikliğine sebep olmaktadır.

 

Bir çam ağacının boyunu ortalama 18 m, yarıçapı da 15 cm eder. Bu durumda bir çam ağacı 1,2717 metreküptür. 0.0083 metreküp odun yaklaşık 4,5 kg gelir. Bu durumda 1,2717 metreküp odun yani bir ağaç 690 kg gelecektir.

 

Bir ağaçtan elde edilen kağıt, ağacın ağırlığının yarısı kadar etmektedir.

 

O halde, ortalama bir çam ağacı 690 kg ettiğine göre, elde edilecek kağıt 345 kg olacaktır.

 

Bir A4 beyaz kağıdın ağırlığı 5 gr etmektedir. Demek ki, bir ağaçtan 345000/5 = 69000 adet A4 yaprağı elde edilmektedir.

 

Günümüzde özellikle dijital kitap baskılarında, kitabın boyutu ne olursa olsun A4 boyutunda kağıt harcanmakta olup, kesime giren kısımları atılmaktadır.

 

Buraya kadar elde edilen verilerle şöyle bir formül çıkartılabilmektedir:

 

Kitabın sayfa sayısı / 2 = kitapta kullanılan kağıt yaprağı.

 

Her kitabın asgari 1000 adet basıldığı (ki ortalama çok daha yüksek çıkacaktır)

 

FORMÜL:

 

Kitabın Sayfa Sayısı / 2 x 1000 / 69000 = 1000 adet basılan bir kitap için kesilen ağaç sayısı

 

E-kitaplar geleceğimizi kurtaracak. Gelin e-kitapları daha çok sevelim, doğaya bir nebze olsun nefes verelim.

 

Peki basılı kitapların çevreye verdiği tahribat sadece ağaç ile mi sınırlı? Tabii ki hayır! Bir araştırmaya göre, Amerika Birleşik Devletlerinde hava kirliliğinin yüzde yirmisini kağıt fabrikaları oluşturuyor. Bununla birlikte havayla sınırlı kalmayıp su kirliliğine de büyük ölçüde neden oluyor. Zira kağıt, yapısı gereğince bol suya ihtiyaç duyar.

 

Modern tesislerde bile 1 ton kağıt üretebilmek için yaklaşık 50 ton su kirletilmektedir.

 

Artık karar sizin? E-kitap teknolojisi yokken elbette kitaplar ağaçlardan daha önemli idi. Zira, entelektüel hale gelen her birey doğayı korumak için fazladan çaba harcayabilecek bilince kavuşmuş olacaktı.

 

Ya şimdi? Tamamen zararsız bir teknoloji varken, hala zararlı nostaljik alışkanlıklarınıza devam mı etmek istiyorsunuz? Siz bilirsiniz…